Muradiye Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
Detone
Detone

Hazar İmparatorluğu 1210
Erkek Terazi
Sıçan
Mesaj Sayısı : 2807
Doğum tarihi : 24/09/84
Yaş : 39
Nerden : IstanßuL [DøqußєyαzıтLı]
İş/Hobi : RECEPTION /FutßoL Müziq Araßa
İleti : IrGaT
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuUyarı : Hazar İmparatorluğu 111010
Rep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 03/11/08
http://WwW.MuradiyeForum.Net

Hazar İmparatorluğu Empty Hazar İmparatorluğu

Cuma Şub. 27, 2009 4:12 am
Hazar İmparatorluğu

Hazarlar, İdil kıyıları ve Kırım yarımadası arasında imparatorluk
kuran bir Türk boyudur (468-965). Hazarların, Batı Hun Devleti'nin
yıkıntıları üzerinde devlet kurdukları (468), Göktürk İmparatorluğu'nun
batı kolu olarak gelişme gösterdikleri, Göktürkler ile eş kaynaktan
geldikleri anlaşıldı. Türk adını almaları da bu yüzdendir.

Hazarlar, Sasanîler'le sık sık savaşırlardı. Bizans'la aralarında
daha çok barışa dayanan bağlantılar vardı. 627 yılında yapılan
Bizans-İran savaşında Hazarlar, Sasanîler'e karşı Bizans'ı tuttular.
VII. yüzyıl sonlarına doğru Arran Hıristiyanlarının Hazarlar üzerindeki
dinî baskıları arttı. Yavaş yavaş eski dinleri olan Şamanlığı
bıraktılar. İslâm’ın doğuşundan sonra hızla gelişen Arap saldırıları,
kısa bir süre içinde Âzerbaycan'a yayıldı. İstanbul'u kuşatan Emevî
ordularına karşı Bizans; Hazar ve Bulgar Türklerinden yardım istedi
(718). Bizans'ın yardımına koşan Hazarlar, Arapların tepkisini
üzerlerine çektiler. Bu yüzden, bu bölgeyi ele geçiren Araplar, 721-723
yıllarında Hazar topraklarına saldırdılar, başkent Belencer'i aldılar.
Bunun üzerine Hazar hanı İdil ırmağı kıyısındaki Akkale ilini başkent
edindi. Daha sonra Mervan bin Muhammed, bir ordu ile Belencer'e kadar
geldi, şehri yaktı.

Derbend'e Arap birlikleri yerleşti. Araplar, bu saldırıların bir
süre ardını bırakmadı. 737 yılında, gene Mervan bin Muhammed, yüz elli
bin kişilik büyük bir ordu ile Etil şehri üzerine yürüdü. Oldukça
korkulu yollardan, derin vadilerden geçen Mervan, bu ordu ile Kür nehri
kıyısındaki Kasak şehrinden Hazarların Dağıstan'daki büyük illi olan
Semender üzerine yürüdü. Orduyu, biri Derbend, biri de Daryal geçidi
olmak üzere iki ayrı yoldan geçirerek birdenbire Hazarlara saldırdı.
Hazarlar, bu beklenmedik saldırı karşısında pek tutunamadılar. Mervan
bin Muhammed, ordusunu kolayca Etil'e gönderdi, şehri kuşattı. Hazar
hakanı, İdil nehrinin öteki kıyısına geçerek, tarhanlardan kurulu 40
000 kişilik bir ordu ile, Arapların nehri aşmalarını önlemek istedi.
Mervan, bu çarpışma sonunda, 20 000 aileyi esir alarak Derbend
taraflarına sürdü. Anberi adlı kumandanın yönetimi altına verdiği 40
000 kişilik seçme Arap ordusunu da tulumlara bindirerek nehrin doğu
yakasına geçirdikten sonra, Hazar Tarhanının ordusunu dağıttı, Tarhanı
öldürttü. Bunun üzerine Hazar hakanı, barış istemek ve antlaşma
imzalamak zorunda kaldı. Mervan bin Muhammed, Hazar hakanına, Etil'e
dönme izni verdi. Ayrıca, İslâm dinini Hazarlar arasında yaymak
amacıyla Sabit el-Esadî ve Abdurrahman Hulânû adlı iki Arap
hukukçusunu, Hazar hakanının yanında bıraktı. Araplar karşısında
başarısızlığa uğrayan Hazarlar, VII. ve VIII. yüzyıllarda Avrupa ve
Bizans ülkelerinde durumlarını korudular. Kırım ve Azak ülkelerinde
daha da güçlendiler. Kırım Gotları, bu yüzyıllarda Hazarlara
bağlıydılar. Başlarında Hazar hakanı tarafından tayin edilen bir vali
bulunurdu. Bu genel valilere, Göktürk ve Hazar devletlerinin öteki
bölgelerinde olduğu gibi, Kırım'da da tuyun adı veriliyordu. Gotlar,
kendi içlerinde bağımsızdı. Daha sonraki yıllarda Hazarlar, yavaş yavaş
Gotların bağımsızlıklarına son verdiler (787). Bu arada Hazarlar, Don
ırmağı üzerinde, bozkır kavimlerinin saldırılarını önlemek amacıyla,
Sarhil adını verdikleri bir kale yaptılar. Ukrayna'nın başkenti olan
Kiev'de, Hazar hakanına bağlı üç kardeş tarafından yaptırılmıştı.

Bu ağır yenilgiden sonra, Hazarlarla Araplar arasındaki gerginlik
arttı. Ast Tarkan kumandasındaki 100 000 kişilik bir Hazar ordusu,
Kafkas dağlarından hızla güneye indi. Daha önce Arapların saldırısına
uğrayan Ermeniye ve Âzerbaycan'a girdi (765). Bütün şehirleri yağma
etti. 100 000 Müslüman’ı esir alarak götürdü. Bununla, Hazar kumandanı,
otuz yıl önceki ağır yenilginin öcünü aldı. Güneyde Araplara yenilen
Hazarlar, batıda, özellikle Avrupa devletleri karşısında önemli bir
varlık olarak kaldılar. 787 yılında Gotların Kırım'daki kalelerini
alarak, oradaki hakimiyetlerine son verdiler. Araplar gibi, Bizanslılar
da Hazarlarla birtakım akrabalıklar kurma yoluna gittiler. İmparator
II. Justinianus, Hazar hakanının kızkardeşiyle, İmparator V.
Konstantinos bir Hazar prensesiyle evlendi. Halife Harun-ür- Reşid
zamanında Hazar hakanı ve yakınları Musevî dinine girdiler.

Hazar İmparatorluğu, bir yandan Norman-Rus, bir yandan Selçuklu ve
Kıpçak saldırıları sonucu sarsıldı. Gittikçe kuvvetlenen Ruslar, Kiev'i
Hazarların elinden aldılar (866). Bu olaydan sonra Rusların, Hazar
topraklarına yaptıkları akınlar sıklaştı. 965 yılında Svyatoslav
kumandasındaki bir Rus ordusu, bütün Hazar şehirlerini yakıp yıktı.
Dağılan Hazar halkı, bazı adalara sığınmak zorunda kaldı. Hazarlar, bir
süre sonra Azak ve Kırım'da küçük prenslikler kurarak yaşamaya
başladılar. Bizans'ın yardımıyla Ruslar buraları da kendi topraklarına
kattılar (1016). Aynı yıllarda, Aşağı İdil ve Terek'teki Hazar
devletleri de Oğuz (Selçuklular) ve Kıpçakların saldırıları sonunda
ortadan kalktı. Geniş bir alana yayılan Hazarlar; Kıpçaklar,
Peçenekler, Oğuzlar gibi yeni Türk boylarına karıştılar. Altınordu
hakanı Sürbidey Noyan, Etil şehrinde bağımsız yaşayan Hazarların
hakimiyetine son verdi (1299), şehrin yakınlarında, Altınordu
Devletininin başkenti olan Saray'ı kurdu. Hazar kağanları, sırasıyla
şunlardır: Bulan (620-?); Ubaca; Hızkiya; Menaşe I; Hanuka; İshak;
Sabulon; Menaşe II; Nisi; Harun I; Menahem; Benyamin; Harun II (?-931);
Yusuf (931-965).


Medeniyet

Bazı kaynaklara göre Göktürk, bazı kaynaklara göre Rus veya İbranî
yazısı kullandıkları söylenen Hazarlardan günümüze kadar, ancak iki
adet yazılı belge kaldı. Bunlardan birisi, Hazar hakanı Yusuf bin Harun
tarafından, Endülüslü Musevî devlet ve bilim adamı Hasday bin İshak bin
Şaprût'a gönderilen mektuptur (960). Öteki ise bilinmeyen Hazarlı bir
Musevî tarafından, hakan Yusuf zamanında (931-965) yazılan bir
mektubun, Mısır'da Keniset-el-Şâmi'de bulunan parçalarıdır. Birinci
mektupta, hakan Yusuf, şeceresini saymakta, Musevî dinine girmekle
ilgili bilgiler vermektedir. Mektupta ayrıca, Hazar ülkesinde yaşayan
boyları, bunların yaşayış tarzını anlatan cümleler vardır. Mektuptan
anlaşıldığına göre Hazarlar, yarı göçebe, yarı şehir hayatı yaşarlardı.
Nitekim, bu bilgileri bazı Arap kaynakları da doğrular. Genellikle
yazın çadırlarda, kışın şehirlerde oturuyorlardı. En ünlü şehirleri,
Etil, Saksın, Belencer, Sarkil ve Semender'di. Başkent Etil'in, İdil
ırmağı kıyısında kurulduğu sanılır. Şehrin batı kesimine Etil (Sarığşın
da denir), doğu kısmına Hazarân (Hanbalığ da denir) deniliyordu.
Irmağın ortasında, şehrin iki yakasına dubalı köprülerle bağlı bir ada
vardı.

Şehrin batı bölümü, doğu bölümüne göre daha genişti. Burada
hakanın tuğladan yapılmış sarayı vardı. Şehrin uzunluğu 25 km idi ve
dört kapılı bir surla çevrilmişti. Şehir, dağınıktı. Evler, Türklerin
derme evleri (hargâh, büyük çadır da denir) denen, ağaçtan yapılmış ve
üstleri keçe ile örtülü türdendi. Onlar, bu evlere odâde adını
veriyorlardı. Pek azı kerpiçten yapılırdı. Hakandan başka hiç kimse
tuğla ev yapamazdı. Şehirde ayrıca çarşı ve hamamlar vardı. Sarkil
şehrinde yapılan son kazılardan, şehrin dikdörtgen biçimli; ev
yapımında kullanılan tuğlaların, Asya kaynaklı olduğu anlaşıldı.

Hazar hakanları, savaşlarda, odâde denilen, çadırlı bir arabaya
binerlerdi. Arabanın her tarafı halılarla döşenir, üzerinde sırmalarla
örtülü bir kubbe yükselirdi. Kubbenin üstünde, altından yapılmış bir
armut bulunurdu. Gelinlerin çeyiz arabaları da, hakanın savaş arabasını
andırırdı. Bu arabaların on tanesinin kapıları altın ve gümüş
levhalarla kaplı olurdu. Arkadan gelen 20 araba ile her türlü çeyiz
eşyası, altın ve gümüş kaplar taşınırdı. Hazarlar, ölülerini suya
atarlardı. Bazı söylentilere göre sonraları, ölüleri yakmağa
başladılar. Bir hakan öldüğünde her birinde birer kabir bulunan 20
odalı bir ev yapılırdı. Kabirler, ufalanmış taş tozu ile döşenir, içine
kireç veya mine konulurdu. Gömme işi bittikten sonra, hakanı gömenler
de öldürülerek, öteki odalara gömülürlerdi. Bu iş, hakanın hangi odaya
gömüldüğünün bilinmemesi için yapılırdı. Bu geleneğin, Hunlarda da
sürdürüldüğünü gösteren belgeler vardır. Hakanın kabir odası, baştan
başa, altınla işlenmiş kumaşla örtülür; bütün işler bittikten sonra
suyun altında kalacak şekilde, nehrin suyu kabir eve boşaltılır ve yapı
iyice su altında kalır; böylelikle artık, hakanın cesedine insan,
şeytan, kurt ve böceklerin zarar veremeyeceğine inanılırdı. Hazar
hakanlarından hiçbirinin mezarının bulunamayışı, kendilerinin bu gömme
geleneği yüzündendir.


Ekonomi

Etil şehri, Güneydoğu Avrupa ile Asya arasındaki bir alışveriş
merkeziydi. Bu şehirde, çeşitli dinlere bağlı yerli halktan başka,
ticaret için gelmiş yabancılar da otururlardı. Şehir pazarlarında,
çeşitli ülkelerden, çeşitli yerlerden gelen mallar değiş-tokuş edilir,
satılırdı. Saksın şehrinde alışveriş, kurşun paralarla yapılırdı.
Ayrıca, ekin denilen kumaş paralar (kâğıt para benzeri) da
kullanılırdı.

Hazarların başlıca ihraç malı, bir çeşit tutkaldı, öteki ticaret
mallarının çoğu, Rus ve Bulgar ülkelerinden gelen maddelerdi. Büyük
şehirlerin çevrelerinde geniş bahçe ve bağlar vardı. Yerli halk, yazın
çadırlarda şehir dışına çıkar, tarımla uğraşırdı. Hazarların,
milletlerarası ihraç malları arasında, Hazar süngüleri, Hazar eğerleri,
Hazar zırhları önemli yer tutardı. Hazar kılıçları, Ruslar arasında da
biliniyordu. Hakanlar, Bulgar ilteberliğinden her evden, her yıl bir
samur vergisi alırlardı. Ayrıca, ticaret kervanları ve gemileri, onda
bir oranında vergi öderlerdi. Hazar Denizinden gelen gemilerden de
gümrük vergisi alınırdı.


Din

Hazarlar, uzun zaman, Şaman dinine bağlı olarak yaşadılar. Ancak,
Bizans ve Araplarla olan sıkı ilişkiler, hakanlarla soylu ailelerin
Musevîliği benimsemeleri, her üç dinin de ülkede yayılmasına yol açtı.
Müslümanlığı da (732-800), Musevîliği de (800-965) resmî din olarak
benimsemişlerdir. Hıristiyanlık, resmî din olmadı, ancak, Arran
metropoliti İsrail'in çalışmaları (677-703) sonucu, bu din de ülkede
geniş ölçüde yayıldı. Halk, daha çok Müslüman ve Hıristiyan; hanlar,
tarhanlar ve onlara yakın çevreler Musevî idi. Hazar'da yedi başkadı
vardı. Bunlardan ikisi Müslümanların, ikisi Hıristiyanların, ikisi
Musevî Hazarların, biri de öteki dinlere bağlı olanların işlerini
görüyorlardı. Başkent Etil'de (X. yüzyıl), 10 cami vardı. Müslüman
halkın sayısı 10 000 kadardı. Genellikle Bizans sınırındaki ve
Kırım'daki Hazarlar Hıristiyan, Dağıstan ve Aşağı İdil'de oturanlar
Müslüman’dı. Hıristiyanlar (VIII. yüzyıl), teşkilât olarak yedi
piskoposluğa ayrılmışlardı.


Yönetim Şekli

Hazarların devlet teşkilâtında, çifte krallık düzeni
uygulanıyordu. Devlet başkanı olan hakan, doğrudan doğruya devlet
işlerine karışmıyor, devleti sembolik olarak temsil ediyordu. İdare,
onun nâibi olan Hakanbeh'in elinde bulunuyordu. Ancak, hakanbehi
değiştirmek, görevinden almak, her zaman, asıl hakanın yetkileri
arasındaydı. Buna karşılık, orduları, ülkeyi yöneten, savaş açabilen,
hakanbeh idi. Vilâyetlerle ilgili işler, memleketin adalet ve iç işleri
de onların elindeydi. Büyük hakan da denilen asıl hakanın saltanat
süresi, kırk yılı aşamazdı. Bu süre içinde hakan, kendiliğinden
ölmezse, maiyeti "bunadı", "aklı azaldı" gerekçesiyle onu kendi
elleriyle öldürürlerdi. Hakan, düşmana karşı giden ordudan kaçıp
dönenleri cezalandırır, ordu savaşta yenilirse, Hakanbeh'in gözleri
önünde, onun kadın ve çocuklarıyla mallarını başkalarına dağıtırdı.
Hakanbehlere, tarkan, yabgu da denilirdi.
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz