Muradiye Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
ebrar
ebrar

Gebelikte Aşerme 810
Kadın Koç
Horoz
Mesaj Sayısı : 388
Doğum tarihi : 29/03/69
Yaş : 55
Nerden : türkiye
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuRep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 09/02/09
http://www.kadinca.hareketforum.com

Gebelikte Aşerme Empty Gebelikte Aşerme

Perş. Şub. 26, 2009 5:28 pm
Anne
olanlar çektikleri, baba olanlar da şahit oldukları için pek çok insanın
yaşadığı bu hâdiseyi çok iyi bilirler. Meselenin aslını bilmeyen bazıları; "yine
kim bilir ne yedin?" diye hanımını suçlar. Hanımlar da kendi aralarında
konuşurken; "Aman benim hâmileliğim çok sıkıntılı oluyor" diyerek tekrar çocuk
sahibi olmak istemediklerini söylerler. Bazıları da kış ortasında karpuz, yazın
portakal isteyerek etraflarındakileri seferber ettiklerinden söz ederler. Mide
bulantısı, kusma veya belli gıdalara karşı aşırı isteklilik veya isteksizlik
olarak bilinen, hâmileliğin




göstergesi olan belirtiler, halk
arasında aşerme deyimi veya sabah hastalığı ile ifade edilmektedir. Aşerme
belirtileri genellikle hâmileliğin ilk üç ayı içinde (7-12 haftalar arası)
müşahede edilir.

Aşermenin klinik göstergesi olan bulantı ve kusmaların
şiddeti, bünyeden bünyeye ve beslenme muhteviyatına bağlı olarak değişir. Hâmile
kadınların çoğunda bulantı ve kusma şikâyetleri, hâmileliğin dördüncü ayından
itibaren kesilir. Çok az kadında bu şikâyetler dördüncü ve beşinci aya kadar
uzayabilir. Son yıllarda yapılan araştırmalar bu hâdisede kudreti ve rahmeti
Sonsuz Yaratıcının çok hikmetlerle perdelenmiş bir şefkatini ortaya çıkardı.
Evet, aşermek bir sıkıntı veya hastalık değil, tam aksine yavruyu koruyan bir
fizyolojik kalkandır. Normal seyreden aşermelerin, hem anne hem de gelişmekte
olan cenin için çok faydalı olduğunu gösteren araştırmalar, ilk anda şaşkınlıkla
karşılandı. Bugüne kadar, eğer aşerme çok şiddetli yoğun kusmalara yol açıyorsa;
tuz, vitamin eksikliklerine ve vücut sıvılarının dengesinin bozulmasına yol
açabileceğinden tedaviye gidilmelidir, deniliyordu.

Bu şiddetli bulantı
ve kusmalar, tıp dilinde özel bir sendromla (hyperemesis gravidarum) ifade
edilir. Aşermeye ne sebep olur? Aşermenin kesin sebepleri tam bilinmemekle
beraber, hâmilelikle meydana gelen hormonal değişikliklerin veya kan şeker
seviyesindeki değişmelerin önemli rolü olduğu bilinmektedir. Hâmileliğin
başlangıcında artan ve anne ile yavru arasındaki alış-veriş yolu olan
plasentadan salınan östrojen, anne adayının koku alma duyusunun hassasiyetini
artırır. Bu açıdan östrojen bakımından daha zengin olan hâmile kadınlar, ilk üç
ayda erkeklere nazaran daha iyi koku alırlar. Östrojen ve progesteron hormonları
ayrıca beyin sapındaki "kemoreseptörleri aktive edici bölgenin" hassasiyetini
artırarak kandaki çok az (eser) miktarda bulunan toksinlerin (zehirlerin)
keşfedilmesini sağlar. Beynin bu bölgesi kanda bulunan toksinin farkına
vardığında, bulantı ve kusma hislerini harekete geçirir. Helicobacterpylori
isimli bakterinin de ciddi bulantı ve sık kusmaların ortaya çıkışında rol
aldığına dair raporlar vardır.

Mide bulantısı ve kusmanın, genel olarak
bünyenin yabancı cisimlere karşı geliştirdiği bir savunma sistemi olduğu göz
önüne alınırsa, aşermenin; bulantı, kusma gibi klinik belirtilerinin bir
hastalık olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışmalı hale
gelmektedir. Östrojen, pro-gesteron ve diğer hormonlardaki değişiklikler,
vücudun bu koruyucu sistemle birlikte ortaya çıkardığı nörohormonal cevaplardır.
Aşerme sendromlarına sahip olan ve olmayan hâmile kadınlar üzerindeki son
araştırmalar, aşermeye, artan hormonların seviyesinin sebep olamayacağını
göstermektedir. Ayrıca hâmilelik esnasında bir kadın belli gıdalara karşı
tiksinti veya bulantı hissi geliştirirse, bu şikâyeti ortadan kaldırmanın
hâmileliğe ve cenine herhangi bir olumlu katkı sağladığına dair bir bilgi de
henüz yoktur. Aksine son araştırmalar, bu rahatsızlığın bir hastalık durumundan
ziyade, annenin rahminde gelişmeye başlayan cenin için önemli faydaları olan bir
korunma sistemi olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Bu konuya 1995 yılında ilk
dikkati çeken Margie Profet (The University of California at Berkeley),
olmuştu.1 Bu araştırmacı, aşermenin insan bedeninin içinde mucizevî bir şekilde
geliştirilen yeni canlıyı muhtemel tehlikelerden sakınmaya müteveccih ilâhî bir
rahmet mekânizması olduğunu ve cenini gıdalardaki tabii toksinlerden koruduğunu
öne sürmüştü. Tespit ve iddialara göre aşerme sendromlarıyla hâmileliğin kritik
dönemlerinde belli gıdaları yemekten uzak kalan bir kadının, sağlıklı bebek
dünyaya getirme şansı oldukça artmaktaydı. Doğumla birlikte gelen sakatlıklar,
günümüzde de oldukça önemli bir yer tutar. Sadece Kuzey Amerika'da yıllık
doğumların yüzde iki ila üçü ciddi doğum sakatlıklarına sahiptir. Doğuştan gelen
ve hâmilelik döneminde oluşan bu sakatlıkların bir kısmının genetik sebepleri
bilinmesine karşılık, en az üçte ikisinin sebepleri bilinmemektedir. Profet'in
yaklaşımına göre bunun sebebi, hâmilelik esnasında şuursuzca ve ölçüsüzce alınan
gıdalarla aşerme sendromu göstermeyen kadınların rast gele yedikleri
yiyeceklerdir.

Cornell Üniversitesi'nde araştırmacı olan Paul Sherman ve
arkadaşları, hâmile kadınların en az % 80'inin aşermesinin önemli hikmetleri
olduğunu 2000 yılında oldukça ikna edici delillerle ortaya koydular.2 Biyolojik
bedenin belli gıdalara karşı aşırı hassasiyetinin hikmeti, hem anneyi hem de
cenini, besinlerdeki muhtemel tabiî toksin ve mutagenlerden (mutasyon yapıcı
zararlı maddeler) korumak olduğunu Sherman ve ekibi de doğruladı. Hâmileliğin
başlangıç döneminde bulantı ve kusma hisleri (aşerme), potansiyel olarak toksin
riski taşıyan gıda ve sebzeleri, annenin yemesine mani olmaktadır. Akıldan ve
ilimden mahrum birçok hayvanın sevk-i İlâhî ile bazı gıdaları bulup yemesi gibi
bir şefkat ve rahmet, gelişmekte olan masum bir insan yavrusu için de ihsan
edilir. Hâmilelikte bulantı ve kusmayla karakteristik aşerme sendromunu yaşayan
kadınların düşük yapma ihtimalinin çok düşük; aşerme sendromu yaşamayan
hâmilelerin ise, düşük yapma ve sakat bebek doğurma risklerinin oldukça yüksek
olduğu da ortaya çıkarılmıştır. Flaxman ve Sherman bu yorumlarını yapabilmek
için 16 ülkeden 79.000 hâmile kadını içine alan 56 araştırmanın sonuçlarını
analiz etmiştir. Hâmile kadınların % 65'inde en az bir gıdaya karşı tiksinti,
geğirme ve bulantı hisleri gelişmişti.

Aşeren hâmilelerin % 16'sı
kafeinli içeceklere karşı tiksinti duyarken, % 8'i ise; brokoli, lâhana gibi
sebzelere ve çiçeklere, % 4'ü de baharatlı ve acımtırak yiyeceklere karşı
bulantı ve tiksinti hissi geliştirmiştir. Enteresan olan husus, bu sebzelerin ve
baharatlı yiyeceklerin hepsinin yapılarında tabiî toksinlerin bulunmasıdır.
Sebzelerdeki tabiî toksinler, bitkilerde hastalık yapabilecek ve zarar verecek
mikroorganizma ve böceklere karşı, bitkinin korunması için rahmet ve şefkatin
ayrı bir boyutu olarak sentez edilmektedir. Ancak bu sebzeler, hiç bir korunma
sistemi olmayan ve hızlı bir çoğalma sürecinde olan cenine de zarar verme riski
taşıdığından, annenin bünyesinde oluşan bulantı ve tiksinti hissiyle bu
yiyeceklerin bünyeye alınması engellenmekte ve bebeğin sağlıklı gelişmesine
yardımcı olunmaktadır. Aşeren hâmilelerin % 28'lik kısmında ise; hayvanî
gıdalara karşı bir tiksinti ve bulantı hissi ortaya çıkmaktadır.

Cornell
Üniversitesi'ndeki araştırmacılar 27 farklı toplumdaki aşermeyle ilgili kayıt ve
bulguları da karşılaştırarak, tespitlerini güçlendirmişlerdir. 27 toplumun 7
tanesinde aşerme olayı vardı, ama klinik bir problem olarak görülmüyordu. Çünkü
bu kişiler, etten ziyade mısır, pirinç ve patatesle beslenme alışkanlığına
sahiptiler. 20 toplumda ise aşermeyle ilgili klinik şikâyetler yaygındı. Sebebi
ise, bu toplumların beslenme alışkanlığı, et ve hayvanî gıdalar ağırlıklıydı.
Etle beslenen hâmile kadınlarda embri-yonun gıdası etteki proteinlerden
sağlanacağı için, etteki muhtemel hastalık yapıcı mikroorganizmaların ve
parazitlerin cenine zarar vermesi söz konusudur. Onun için annenin, bu gıdaları
bünyesine almasının engellenmesi gerekir. Bunun için de annenin tat ve koku alma
hassasiyeti, gebeliğin başlangıcında bir kaç yüz misli artırılarak, potansiyel
tehlike taşıyan gıdalara karşı bir tiksinti ve bulantı hissi oluşturulmaktadır.
Çoğu hâmile kadına göre bu bulantı ve tiksinti hissinin başlayıp ve bitmesi,
aniden ortaya çıkan ve kaybolan bir durum olmasına rağmen, hâmilelik süreci
açısından oldukça mânâlıdır. Aşerme ile ilgili şikâyetlerin en yoğun olduğu
dönem, aynı zamanda hâmileliğin en kritik dönemidir. Gebeliğin bu ilk üç ayında,
organlar oluştuğundan embriyonun kimyevî maddelere en fazla hassas olduğu
süredir. Bu dönemde hayatî ve mucizevî bir değişiklik yaratılarak, annenin
bağışıklık sistemi, embriyonu red etmemesi için baskılanır.

Bu sâyede
embriyon reddedilmeden rahmin (uterusun) duvarına ağacın toprağa kök salması
gibi sıkıca yapıştırılır. İmmün sistemin baskılanması yavru açısından çok önemli
bir avantaj iken, anne için hastalık yapıcı mikroplara karşı açık ve hassas hale
gelmesi bir dezavantajdır. Bağışıklık sisteminin baskılandığı bir dönemde hâmile
annenin bozulmuş gıdaları ve potansiyel olarak parazit ve hastalık yapıcı
mikroorganizmalar taşıyan gıdaları almaması için, annenin beyindeki koku ve tat
reseptörleri (alıcılar) çok hassas hale getirilir. Kahve kokusuna karşı oluşan
tiksinti ve bulantı hissi, hâmileliğin önemli bir işaretidir. Kahvede binden
fazla tabiî zehir bulunur. Kafein bunlardan sadece biridir. Bitki çaylarında da,
baharatlar gibi tabiî toksinler çok boldur. Vitamin bakımından zengin havuç;
psoralin olarak bilinen kimyevî maddeyi, mantarlar; hydrazini, fesleğen otu
(Ocimum sp.); genetik mutasyonlara yol açan estragol isimli toksik maddeyi,
kırmızı lâhana, çiçek, ve beyaz lâhana gibi sebzeler; l-isothiocyanate isimli
mutasyon yapıcı maddeyi, patetes ve domatesin kabuğu da; solanin ihtiva eder. Bu
bitkiler, söz konusu toksik maddeleri kendilerini düşmanlarından korumak için
üretirler.

Meselâ hâmile keçi-ler, acı bakla (Lupinus sp.) olarak
bilinen tabiî toksin bakımından zengin otsu bitkiden çok miktarda yerlerse,
yüksek sıklıkta sakat yavru doğurmaktadırlar. Bu sebze ve meyveleri yiyen
insanlar, karaciğerlerinde bulunan detoksifiye edici (zehir yapısını bozucu)
enzimler sayesinde, bu gıdaların zararlı tesirlerinden korunmuş olurlar. Ancak
bu tabiî toksinler anne rahminde gelişen embriyon için oldukça tehlikelidir.
Çünkü hâmileliğin ilk üç ayındaki embriyon, bu tabiî zehirleri zararsız hale
getirecek sistemlere ve fizyolojik mekânizmalara henüz sahip değildir. Annenin
aldığı ve tabiî toksinleri de ihtiva eden bu gıdaların, gelişen ve hızla çoğalan
embriyonda tahribata yol açması kaçınılmaz bir durumdur. Çözüm olarak annenin bu
çeşit gıdaları vücuduna almaması gerekir. Bunun için de annenin koku ve tat
reseptörleri (alıcıları) aşırı derecede hassas hale getirilir.3 Baharatların
içindeki müessir maddelerin bir çoğu antimikrobiyal ve antiparazitik olduğundan
baharatların yemeklerde kullanılması, erişkinler ve hâmile olmayan insanlar için
koruyucu bir tesir sağlamaktadır. Bilhassa sıcak iklimlerde yaşayan insanların
(Urfa-Adana bölgesi gibi), bol baharatlı ve acılı yemekler yemesi oldukça
isabetlidir.

Çünkü etlerin sıcakta bozulma riskinin yüksek olması ve
potansiyel patojen (hastalık yapıcı) organizma bulundurma tehlikesi, bol acılı
baharatlar kullanılarak azaltılmaktadır. Yemeklere konan bol acılı baharatlar,
bir nevi dezenfektan işlemi görmektedir. Normal sağlıklı insanlar için geçerli
bu durum, hâmile kadınlar için ise önemli bir risk unsurudur. Çünkü baharatların
çoğu, antimikrobiyal maddeler yanında tabiî zehirler de bulundurmaktadır. Bu
tabiî toksinlerin çoğu mutagenik özellik gösterdiğinden hızlı hücre bölünmesi
ile büyüyen ceninin genomuna (genetik programına) zarar verme ihtimali çok
yüksektir.
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz