TÜRK DESTANLARI (hepsi burada)
Ptsi Şub. 09, 2009 6:22 pm
ÖNCE DESTANLAR HAKKINDA GENEL BİLGİ:
Türk Destanları
Bütün dünya edebiyatlarında olduğu gibi Türk Edebiyatının da ilk
örnekleri destanlardır. Türk edebiyat geleneği içinde "destan" terimi
birden fazla nazım şekli ve türü için kullanılmış ve kullanılmaktadır.
Eski Türk Edebiyatı nazım şekillerinden mesnevilerin bir bölümü ve
manzum hikâyeler, Anonim edebiyatta ve Âşık edebiyatında koşma veya
mâni dörtlükleri ile yazılan veya söylenen ferdî, sosyal,tarihi, acıklı
veya gülünç olayları tahkiye tekniği ile çeşitli üslûplarla aktaran
nazım türüne ve bu yazıda ele alınan kâinatın, insanlığın, milletlerin
yaradılışını , gelişimini, hayatta kalma mücadelelerini ve çeşitli olay
ve nesnelerle ilgili sebep açıklayan ve Batı Edebiyatında "epope"
terimiyle anılan eserlerin tamamı da Türk edebiyatı geleneği içinde
"destan" adı ile anılmaktadır.
Bütün dünya edebiyatlarının başlangıç eserleri olan destanlar,
çeşitli konularda yaradılış hikâyeleri yanında, milletlerin hayatında
büyük yankılar uyandırmış bir kahramanın veya tarih olayının millet
muhayyilesinde ortak sembol ve ifadelerle zenginleştirilmiş uzun manzum
hikayeleridir.
Destanlar her zaman tarihî gerçekleri doğru biçimde nakletmezler.
Destanlarda tarihi olay ve kahramanlar milletin ortak bilinçaltının,
vicdanının istek, beklenti, doğruları ve değerleri ile idealleştirilir.
Eski hatıralarla birleştirilerek tarihî gerçekmiş gibi anlatılırlar.
Her milletin millî kimlik ve nitelikleri, ortak dünya görüşü , hatıra
ve beklentileri yanında kusurları ve yanlışları da destanlarına yansır.
Cihangirlik tutkusu, kuvvet, binicilik ve savaşçılık yanında
verdiği sözde durma , acizlere ve mağluplara hoşgörü ile yaklaşma,
yardımcı olma Türk destanlarında dile getirilen ortak değer ve
kabullerdir.
Türk destanları, kâinatın, insanın, kadının ve erkeğin yaradılışı,
Türk milletinin doğuşu, çeşitli Türk devletlerinin kuruluş gelişme,
çöküşleri, zafer ve yenilgileri gibi konularla beraber pek çok sebeb
açıklayıcı efsaneyi de içinde barındırır.
İlk örneklerinin manzum olduğu kabul edilen Türk destanlarından
Kırgız Türkleri arasında yaşayan Manas destanı dışında bütünüyle
günümüze gelebilen örnek bulunmamaktadır.
Diğer Türk destanları çeşitli kaynaklarda özet, epizot, hatıra,
kısaltılmış seçme metinler halinde bulunmaktadır. Türk tarihine ana
hatlarıyla bakıldığında Türk hayatı fetihlerle başlamış ve yeni
toprakları yurt edinerek gelişmiştir. ilk anayurt olan Orta Asya hiç
bir zaman terk edilmemiştir. Türk halkları ilk anayurt olan Orta
Asya'dan itibaren dünya coğrafyası üzerinde geniş alana yayılmış ve
bugün yedi Türk cumhuriyetinde, pek çok özerk toplulukta ve çeşitli
devletlerin idaresinde azınlık halinde yaşamaktadır.
Türk kültürü de tarih ve coğrafyadaki çok boyutluluğa paralel
olarak çeşitlenmiş farklı seviye ve birikimlerle zenginleşerek ve
farklılaşarak ancak ilk kaynaktan gelen ortaklıklarını sürdürerek
günümüze ulaşmıştır. Bu sebeple Türk destanları da tarihî ve coğrafî
çok boyutluluğun getirdiği dil ve kültür dairelerine paralel olarak
çeşitlenmiştir.
---------------------------
İlk Türk Destanları
1.Altay - Yakut Yaradılış ..Destanı
2.Sakalar Dönemi
a.Alp Er Tunga Destanı
b.şu Destanı
3.Hun Dönemi Oğuz Kağan Destanı
4.Gök Türk Dönemi
a.Bozkurt Destanı
b.Ergenekon Destanı
5.Uygur Dönemi
a. Türeyiş Destanı
b. Göç Destanı
--------------------
İslamiyetin Kabulunden Sonraki Türk Destanları
1.Karahanlı Dönemi Satuk Buğra Han Destanı
2.Kazak-Kırgız Kültür Dâiresi Manas
3.Türk-Moğol Kültür Dâiresi Cengiz-name
4.Tatar-Kırım Timur ve Edige Destanları
5.Selçuklu-Beylikler ve Osmanlı Dönemleri
a. Seyid Battal Gazi Destanı
b. Danişmend Gazi Destanı
c.Köroğlu Destanı
Türk Destanları
Bütün dünya edebiyatlarında olduğu gibi Türk Edebiyatının da ilk
örnekleri destanlardır. Türk edebiyat geleneği içinde "destan" terimi
birden fazla nazım şekli ve türü için kullanılmış ve kullanılmaktadır.
Eski Türk Edebiyatı nazım şekillerinden mesnevilerin bir bölümü ve
manzum hikâyeler, Anonim edebiyatta ve Âşık edebiyatında koşma veya
mâni dörtlükleri ile yazılan veya söylenen ferdî, sosyal,tarihi, acıklı
veya gülünç olayları tahkiye tekniği ile çeşitli üslûplarla aktaran
nazım türüne ve bu yazıda ele alınan kâinatın, insanlığın, milletlerin
yaradılışını , gelişimini, hayatta kalma mücadelelerini ve çeşitli olay
ve nesnelerle ilgili sebep açıklayan ve Batı Edebiyatında "epope"
terimiyle anılan eserlerin tamamı da Türk edebiyatı geleneği içinde
"destan" adı ile anılmaktadır.
Bütün dünya edebiyatlarının başlangıç eserleri olan destanlar,
çeşitli konularda yaradılış hikâyeleri yanında, milletlerin hayatında
büyük yankılar uyandırmış bir kahramanın veya tarih olayının millet
muhayyilesinde ortak sembol ve ifadelerle zenginleştirilmiş uzun manzum
hikayeleridir.
Destanlar her zaman tarihî gerçekleri doğru biçimde nakletmezler.
Destanlarda tarihi olay ve kahramanlar milletin ortak bilinçaltının,
vicdanının istek, beklenti, doğruları ve değerleri ile idealleştirilir.
Eski hatıralarla birleştirilerek tarihî gerçekmiş gibi anlatılırlar.
Her milletin millî kimlik ve nitelikleri, ortak dünya görüşü , hatıra
ve beklentileri yanında kusurları ve yanlışları da destanlarına yansır.
Cihangirlik tutkusu, kuvvet, binicilik ve savaşçılık yanında
verdiği sözde durma , acizlere ve mağluplara hoşgörü ile yaklaşma,
yardımcı olma Türk destanlarında dile getirilen ortak değer ve
kabullerdir.
Türk destanları, kâinatın, insanın, kadının ve erkeğin yaradılışı,
Türk milletinin doğuşu, çeşitli Türk devletlerinin kuruluş gelişme,
çöküşleri, zafer ve yenilgileri gibi konularla beraber pek çok sebeb
açıklayıcı efsaneyi de içinde barındırır.
İlk örneklerinin manzum olduğu kabul edilen Türk destanlarından
Kırgız Türkleri arasında yaşayan Manas destanı dışında bütünüyle
günümüze gelebilen örnek bulunmamaktadır.
Diğer Türk destanları çeşitli kaynaklarda özet, epizot, hatıra,
kısaltılmış seçme metinler halinde bulunmaktadır. Türk tarihine ana
hatlarıyla bakıldığında Türk hayatı fetihlerle başlamış ve yeni
toprakları yurt edinerek gelişmiştir. ilk anayurt olan Orta Asya hiç
bir zaman terk edilmemiştir. Türk halkları ilk anayurt olan Orta
Asya'dan itibaren dünya coğrafyası üzerinde geniş alana yayılmış ve
bugün yedi Türk cumhuriyetinde, pek çok özerk toplulukta ve çeşitli
devletlerin idaresinde azınlık halinde yaşamaktadır.
Türk kültürü de tarih ve coğrafyadaki çok boyutluluğa paralel
olarak çeşitlenmiş farklı seviye ve birikimlerle zenginleşerek ve
farklılaşarak ancak ilk kaynaktan gelen ortaklıklarını sürdürerek
günümüze ulaşmıştır. Bu sebeple Türk destanları da tarihî ve coğrafî
çok boyutluluğun getirdiği dil ve kültür dairelerine paralel olarak
çeşitlenmiştir.
---------------------------
İlk Türk Destanları
1.Altay - Yakut Yaradılış ..Destanı
2.Sakalar Dönemi
a.Alp Er Tunga Destanı
b.şu Destanı
3.Hun Dönemi Oğuz Kağan Destanı
4.Gök Türk Dönemi
a.Bozkurt Destanı
b.Ergenekon Destanı
5.Uygur Dönemi
a. Türeyiş Destanı
b. Göç Destanı
--------------------
İslamiyetin Kabulunden Sonraki Türk Destanları
1.Karahanlı Dönemi Satuk Buğra Han Destanı
2.Kazak-Kırgız Kültür Dâiresi Manas
3.Türk-Moğol Kültür Dâiresi Cengiz-name
4.Tatar-Kırım Timur ve Edige Destanları
5.Selçuklu-Beylikler ve Osmanlı Dönemleri
a. Seyid Battal Gazi Destanı
b. Danişmend Gazi Destanı
c.Köroğlu Destanı
Geri: TÜRK DESTANLARI (hepsi burada)
Ptsi Şub. 09, 2009 6:22 pm
Geri: TÜRK DESTANLARI (hepsi burada)
Ptsi Şub. 09, 2009 6:23 pm
Geri: TÜRK DESTANLARI (hepsi burada)
Ptsi Şub. 09, 2009 6:23 pm
Şu Destanı
Şu destanı M.Ö. 330-327 yıllarındaki olaylarla bağlantılıdır. Bu
tarihlerde Makedonyalı İskender, İran?ı ve Türkistan'ı istilâ etmişti.
Bu dönemde Saka hükümdarının adı Şu idi. Bu Destan Türklerin
İskender?le mücadelelerini ve geriye çekilmeleri anlatılmaktadır.
Doğuya çekilmeyen 22 ailenin Türkmen adıyla anılmaları ile ilgili sebeb
açıklayıcı bir efsane de bu destan içinde yer almaktadır. Kaşgarlı
Mahmud Divan ü Lügat-it Türk'de İskender?den Zülkarneyn olarak
bahsetmektedir. Destanın tesbit edilebilen kısa metni şöyle
özetlenebilir:
İskender, Türk memleketlerini almak üzere harekete geçtiğinde
Türkistan'da hükümdar Şu isminde bir gençti. İskender?in gelip geçici
bir akın düzenlediğine inanıyordu. Bu sebeble de İskender?le savaşmak
yerine doğuya çekilmeği uygun bulmuştu. İskender?in yaklaştığı haberi
gelince kendisi önde halkı da onu izleyerek doğuya doğru yol aldılar.
Yirmi iki aile yurtlarını bırakmak istemedikleri için doğuya gidenlere
katılmadılar.
Giden gurubun izlerini takip ederek onlara katılmaya çalışan iki
kişi bu 22 kişiye rastladı. Bunlar birbirleriyle görüşüp tartıştılar.
22 kişi bu iki kişiye: "Erler İskender gelip geçici bir kişidir. Nasıl
olsa gelip geçer , o sürekli bir yerde kalamaz. Kal aç" dediler. Bekle
, eğlen, dur anlamına gelen "Kalaç" bu iki kişinin soyundan gelen Türk
boyunun adı oldu. İskender Türk yurtlarına geldiğinde bu 22 kişiyi
gördü ve Türk'e benziyor anlamında " Türk maned " dedi. Türkmenlerin
ataları bu 22 kişidir ve isimleri de İskender?in yukarıdaki sözünden
kaynaklanmıştır.
Aslında Türkmenler, Kalaçlarla birlikte 24 boydur ama Kalaçlar
kendilerini ayrı kabul ederler. Hükümdar Şu Uygurların yanına gitti.
Uygurlar gece baskını yaparak İskender?in öncülerini bozguna
uğrattılar. Sonra iskender ile Şu barıştılar. İskender Uygur
şehirlerini yaptırdı ve geri döndü. Hükümdar şu da Balasagun'a dönerek
bugün şu adıyla anılan şehri yaptırdı ve buraya bir tılsım koydurttu.
Bugün de leylekler bu şehrin karşısına kadar gelir, fakat şehri
geçip gidemezler. Bu tılsımın etkisi hâlâ sürmektedir. Bu destana göre
İskender Türkistan'a geldiğinde Türkmenlerin dışındaki Türkler doğuya
çekilmişlerdi. İskender Türkistan?da mukavemetle karşılaşmamış bu
sebeble de ilerlememiştir. Büyük ölçüde çadırlarda yaşayan Türkler
İskender?in seferinden sonra şehirler kurmuş ve yerleşik hayatı
geliştirmişlerdir.
Şu destanı M.Ö. 330-327 yıllarındaki olaylarla bağlantılıdır. Bu
tarihlerde Makedonyalı İskender, İran?ı ve Türkistan'ı istilâ etmişti.
Bu dönemde Saka hükümdarının adı Şu idi. Bu Destan Türklerin
İskender?le mücadelelerini ve geriye çekilmeleri anlatılmaktadır.
Doğuya çekilmeyen 22 ailenin Türkmen adıyla anılmaları ile ilgili sebeb
açıklayıcı bir efsane de bu destan içinde yer almaktadır. Kaşgarlı
Mahmud Divan ü Lügat-it Türk'de İskender?den Zülkarneyn olarak
bahsetmektedir. Destanın tesbit edilebilen kısa metni şöyle
özetlenebilir:
İskender, Türk memleketlerini almak üzere harekete geçtiğinde
Türkistan'da hükümdar Şu isminde bir gençti. İskender?in gelip geçici
bir akın düzenlediğine inanıyordu. Bu sebeble de İskender?le savaşmak
yerine doğuya çekilmeği uygun bulmuştu. İskender?in yaklaştığı haberi
gelince kendisi önde halkı da onu izleyerek doğuya doğru yol aldılar.
Yirmi iki aile yurtlarını bırakmak istemedikleri için doğuya gidenlere
katılmadılar.
Giden gurubun izlerini takip ederek onlara katılmaya çalışan iki
kişi bu 22 kişiye rastladı. Bunlar birbirleriyle görüşüp tartıştılar.
22 kişi bu iki kişiye: "Erler İskender gelip geçici bir kişidir. Nasıl
olsa gelip geçer , o sürekli bir yerde kalamaz. Kal aç" dediler. Bekle
, eğlen, dur anlamına gelen "Kalaç" bu iki kişinin soyundan gelen Türk
boyunun adı oldu. İskender Türk yurtlarına geldiğinde bu 22 kişiyi
gördü ve Türk'e benziyor anlamında " Türk maned " dedi. Türkmenlerin
ataları bu 22 kişidir ve isimleri de İskender?in yukarıdaki sözünden
kaynaklanmıştır.
Aslında Türkmenler, Kalaçlarla birlikte 24 boydur ama Kalaçlar
kendilerini ayrı kabul ederler. Hükümdar Şu Uygurların yanına gitti.
Uygurlar gece baskını yaparak İskender?in öncülerini bozguna
uğrattılar. Sonra iskender ile Şu barıştılar. İskender Uygur
şehirlerini yaptırdı ve geri döndü. Hükümdar şu da Balasagun'a dönerek
bugün şu adıyla anılan şehri yaptırdı ve buraya bir tılsım koydurttu.
Bugün de leylekler bu şehrin karşısına kadar gelir, fakat şehri
geçip gidemezler. Bu tılsımın etkisi hâlâ sürmektedir. Bu destana göre
İskender Türkistan'a geldiğinde Türkmenlerin dışındaki Türkler doğuya
çekilmişlerdi. İskender Türkistan?da mukavemetle karşılaşmamış bu
sebeble de ilerlememiştir. Büyük ölçüde çadırlarda yaşayan Türkler
İskender?in seferinden sonra şehirler kurmuş ve yerleşik hayatı
geliştirmişlerdir.
Geri: TÜRK DESTANLARI (hepsi burada)
Ptsi Şub. 09, 2009 6:24 pm
Geri: TÜRK DESTANLARI (hepsi burada)
Ptsi Şub. 09, 2009 6:24 pm
Göktürk Destanı
Göktürklerle ilgili tesbit edilen destanın iki farklı rivayeti
bulunmaktadır. Çin kaynaklarında tesbit edilen varyant "Bozkurt",
Ebü'l-Gâzi Bahadır Han tarafından tesbit edilen varyant şecere-i
Türk'te ise "Ergenekon" adıyla verilmiştir.
----------------
Ergenekon Destanı
Moğol ilinde Oğuz Han soyundan il Han'ın hükümdarlığı sırasında
Tatarların hükümdarı Sevinç Han Moğol ülkesine savaş açtı. ilhan'ın
idaresindeki orduyu Kırgızlar ve diğer boylardan da yardım alarak
yendi. ilhanın ülkesindeki herkesi öldürdüler. Yalnız il Han'ınn küçük
oğlu Kıyan ve eşi ile yeğeni Nüküz ile eşi kaçıp kurtulmayı başardılar.
Düşmanın, onları bulamayacağı bir yere gitmeğe karar verdiler. Yabanî
koyunların yürüdüğü bir yolu izleyerek yüksek bir dağıda dar bir geçite
vardılar. Bu geçitten geçerek içinde akar sular,pınarlar, çeşitli
bitkiler, çayırlar, meyva ağaçları, çeşitli avların bulunduğu bir yere
gelince Tanrıya şükrettiler ve burada kalmağa karar verdiler. Dağın
doruğu olan bu yere dağ kemeri anlamında "Ergene" kelimesiyle "dik"
anlamındaki "Kon" kelimesini birleştirerek "Ergenekon" adını verdiler.
Kıyan ve Nüküz'ün oğulları çoğaldı. Dört yüz yıl sonra kendileri ve
sürüleri o kadar çoğaldılar ki Ergenekon'a sığamadılar. Atalarının
buraya geldiği geçitin yeri unutulmuştu. Ergenekon'un çevresindeki
dağlarda geçit aradılar.
Bir demirci, dağın demir kısmı eritirlerse yol açılabileceğini
söyledi. Demirin bulunduğu yere bir sıra odun, bir sıra kömür dizdiler
ve ateşi yaktılar. Yetmiş yere koydukları yetmiş körükle hep birden
körüklediler. Demir eridi, yüklü bir deve geçecek kadar yer açıldı.
İlhan?ın soyundan gelen Türkler yeniden güçlenmiş olarak eski
yurtlarına döndüler, atalarının intikamını aldılar.
Egenekondan çıktıkları gün olan 21 martta her yıl bayram yaptılar.
Bu bayramda bir demir parçasını kızdırırlar, demir kıpkırmızı olunca
önce Hakan daha sonra beyler demiri örsün üstüne koyarak döğerler.
Bugün hem yeniden özgür hem de bahar bayramı olarak hala
kutlanmaktadır.
Uygur Destanları Uygurlara âit Türeyiş ve Göç isimli iki destan
parçası tesbit edilmiştir. Türeyiş parçası Çin kaynaklarından Göç ise
hem Çin hem İran kaynaklarında bulunmaktadır.
Göktürklerle ilgili tesbit edilen destanın iki farklı rivayeti
bulunmaktadır. Çin kaynaklarında tesbit edilen varyant "Bozkurt",
Ebü'l-Gâzi Bahadır Han tarafından tesbit edilen varyant şecere-i
Türk'te ise "Ergenekon" adıyla verilmiştir.
----------------
Ergenekon Destanı
Moğol ilinde Oğuz Han soyundan il Han'ın hükümdarlığı sırasında
Tatarların hükümdarı Sevinç Han Moğol ülkesine savaş açtı. ilhan'ın
idaresindeki orduyu Kırgızlar ve diğer boylardan da yardım alarak
yendi. ilhanın ülkesindeki herkesi öldürdüler. Yalnız il Han'ınn küçük
oğlu Kıyan ve eşi ile yeğeni Nüküz ile eşi kaçıp kurtulmayı başardılar.
Düşmanın, onları bulamayacağı bir yere gitmeğe karar verdiler. Yabanî
koyunların yürüdüğü bir yolu izleyerek yüksek bir dağıda dar bir geçite
vardılar. Bu geçitten geçerek içinde akar sular,pınarlar, çeşitli
bitkiler, çayırlar, meyva ağaçları, çeşitli avların bulunduğu bir yere
gelince Tanrıya şükrettiler ve burada kalmağa karar verdiler. Dağın
doruğu olan bu yere dağ kemeri anlamında "Ergene" kelimesiyle "dik"
anlamındaki "Kon" kelimesini birleştirerek "Ergenekon" adını verdiler.
Kıyan ve Nüküz'ün oğulları çoğaldı. Dört yüz yıl sonra kendileri ve
sürüleri o kadar çoğaldılar ki Ergenekon'a sığamadılar. Atalarının
buraya geldiği geçitin yeri unutulmuştu. Ergenekon'un çevresindeki
dağlarda geçit aradılar.
Bir demirci, dağın demir kısmı eritirlerse yol açılabileceğini
söyledi. Demirin bulunduğu yere bir sıra odun, bir sıra kömür dizdiler
ve ateşi yaktılar. Yetmiş yere koydukları yetmiş körükle hep birden
körüklediler. Demir eridi, yüklü bir deve geçecek kadar yer açıldı.
İlhan?ın soyundan gelen Türkler yeniden güçlenmiş olarak eski
yurtlarına döndüler, atalarının intikamını aldılar.
Egenekondan çıktıkları gün olan 21 martta her yıl bayram yaptılar.
Bu bayramda bir demir parçasını kızdırırlar, demir kıpkırmızı olunca
önce Hakan daha sonra beyler demiri örsün üstüne koyarak döğerler.
Bugün hem yeniden özgür hem de bahar bayramı olarak hala
kutlanmaktadır.
Uygur Destanları Uygurlara âit Türeyiş ve Göç isimli iki destan
parçası tesbit edilmiştir. Türeyiş parçası Çin kaynaklarından Göç ise
hem Çin hem İran kaynaklarında bulunmaktadır.
Geri: TÜRK DESTANLARI (hepsi burada)
Ptsi Şub. 09, 2009 6:24 pm
Türeyiş Destanı
Eski Hun beylerinden birinin çok güzel iki kızı vardı. Bu bey
kızları ile ancak Tanrıların evlenebileceğini düşünüyordu. Bu sebeble
ülkesinin kuzey tarafında yüksek bir kule yaptırarak iki güzel kızını
Tanrılarla evlenmek üzere buraya yerleştirdi.
Bir süre sonra kuleye gelen bir kurdun Tanrı olduğu düşüncesiyle
kızlar bu kurtla evlendiler. Bu evlenmeden doğan Dokuz Oğuzların sesi
kurt sesine benzerdi. Göç Destanı Uygurların yurdunda "Hulin" isimli
bir dağ vardı. Bu dağdan Tuğla ve Selenge isimli iki ırmak çıkardı. Bir
gece oradaki bir ağacın üzerine gökten ilâhi bir ışık indi. iki ırmak
arasında yaşayan halk bunu dikkatle izlediler. Ağacın gövdesinde
şişkinlik oluştu, ilâhi ışık dokuz ay on gün şişkinlik üzerinde durdu.
Ağacın gövdesi yarıldı ve içinden beş çocuk göründü. Bu ülkenin halkı
bu çocukları büyüttü. En küçükleri olan Buğu Han büyüyünce hükümdar
oldu. Ülke zengin halk mutlu oldu. Çok zaman geçti. Yuluğ Tiğin isimli
bir prens hükümdar oldu.
Çinlilerle çok savaştı. Bu savaşlara son vermek için Oğlu Galı
Tigini bir Çin prensesi ile evlendirmeğe karar verdi. Çinliler ,
prensese karşılık hükümdardan Tanrı dağının eteğindeki Kutlu Dağ adını
taşıyan kayayı istediler. Gali Tigin kayayı verdi. Çinliler kayayı
götürmek için kayanın etrafında ateş yaktılar, kaya kızınca üzerine
sirke döktüler. Ufak parçalara ayrılan kayayı arabalara koyarak Çin'e
taşıdılar. Memleketteki bütün kuşlar, hayvanlar kendi dilleriyle bu
kayanın gidişine ağladılar. Bundan yedi gün sonra da Gali Tigin öldü.
Kıtlık ve kuraklık oldu .Yurtlarını bırakarak göç etmek zorunda
kaldılar.
Buraya kadar kısaca tanıtmağa çalıştığımız Türklerin ilk dönem
edebî eserleri olan Yaratılış, Alp Er Tunga, şu, Oğuz Kağan, Ergenekon,
Türeyiş ve Göç destanları bugünkü bütün Türk Cumhuriyet ve
Topluluklarının ortak destanları olarak kabul edilmektedir.
Büyük bir ihtimalle XV. yüzyılda yazıya geçirildiği kabul edilen
"Dede Korkut Hikâyeleri" nin Hun-Oğuz Destan dâiresinden ayrılmış
destan parçası olduğu görüşü oldukça yaygındır.
Dede Korkut Hikâyeleri ve bu hikâyelerin hem anlatıcısı hem de
kahramanlarından biri olan Dede Korkut bütün Türk dünyasında ortak
olarak tanınan sözlü ve yazılı gelenekte yaşatılan önemli eserlerden
biridir. Türklerin X. yüzyılda büyük kitleler halinde islâmiyeti kabul
etmelerinden ve Oğuzların büyük bir bölümünün batıya bugünkü Anadolu
topraklarına göçmelerinden sonra gerek Orta Asyada gerek Anadolu ,
Balkanlar ve Orta Doğuda, Türkler farklı siyasî birlikler içinde
yaşamışlardır. X. yüzyıldan sonra teşekkül eden destanlardan Köroğlu
dışındakiler Türk topluluk ve guruplarının iletişimleri ölçüsünde
yaygınlaşmıştır. Köroğlu destanı XVI. yüzyılda Anadolu'da teşekkül
etmiş ve hemen hemen bütün Türk dünyası tarafından benimsenmiş ve
çeşitlenerek yaşatılmaktadır.
İslâmiyetin Kabulünden Sonraki Türk Destanları Karahanlı hükümdarı
Satuk Buğra Han X. yüzyılda islâmiyeti resmen devlet dini olarak kabul
etmiştir. islâmiyetten sonra ilk teşekkül eden destan da bu hükümdarın
islâmiyeti kabul ve yaymak için yaptığı mücadelelerin efsanelerle
zenginleştirilerek anlatımıyla doğmuştur. Bu destanın bir elyazmasında
bulunan metni kısaca şöyle özetlenebilir.
Eski Hun beylerinden birinin çok güzel iki kızı vardı. Bu bey
kızları ile ancak Tanrıların evlenebileceğini düşünüyordu. Bu sebeble
ülkesinin kuzey tarafında yüksek bir kule yaptırarak iki güzel kızını
Tanrılarla evlenmek üzere buraya yerleştirdi.
Bir süre sonra kuleye gelen bir kurdun Tanrı olduğu düşüncesiyle
kızlar bu kurtla evlendiler. Bu evlenmeden doğan Dokuz Oğuzların sesi
kurt sesine benzerdi. Göç Destanı Uygurların yurdunda "Hulin" isimli
bir dağ vardı. Bu dağdan Tuğla ve Selenge isimli iki ırmak çıkardı. Bir
gece oradaki bir ağacın üzerine gökten ilâhi bir ışık indi. iki ırmak
arasında yaşayan halk bunu dikkatle izlediler. Ağacın gövdesinde
şişkinlik oluştu, ilâhi ışık dokuz ay on gün şişkinlik üzerinde durdu.
Ağacın gövdesi yarıldı ve içinden beş çocuk göründü. Bu ülkenin halkı
bu çocukları büyüttü. En küçükleri olan Buğu Han büyüyünce hükümdar
oldu. Ülke zengin halk mutlu oldu. Çok zaman geçti. Yuluğ Tiğin isimli
bir prens hükümdar oldu.
Çinlilerle çok savaştı. Bu savaşlara son vermek için Oğlu Galı
Tigini bir Çin prensesi ile evlendirmeğe karar verdi. Çinliler ,
prensese karşılık hükümdardan Tanrı dağının eteğindeki Kutlu Dağ adını
taşıyan kayayı istediler. Gali Tigin kayayı verdi. Çinliler kayayı
götürmek için kayanın etrafında ateş yaktılar, kaya kızınca üzerine
sirke döktüler. Ufak parçalara ayrılan kayayı arabalara koyarak Çin'e
taşıdılar. Memleketteki bütün kuşlar, hayvanlar kendi dilleriyle bu
kayanın gidişine ağladılar. Bundan yedi gün sonra da Gali Tigin öldü.
Kıtlık ve kuraklık oldu .Yurtlarını bırakarak göç etmek zorunda
kaldılar.
Buraya kadar kısaca tanıtmağa çalıştığımız Türklerin ilk dönem
edebî eserleri olan Yaratılış, Alp Er Tunga, şu, Oğuz Kağan, Ergenekon,
Türeyiş ve Göç destanları bugünkü bütün Türk Cumhuriyet ve
Topluluklarının ortak destanları olarak kabul edilmektedir.
Büyük bir ihtimalle XV. yüzyılda yazıya geçirildiği kabul edilen
"Dede Korkut Hikâyeleri" nin Hun-Oğuz Destan dâiresinden ayrılmış
destan parçası olduğu görüşü oldukça yaygındır.
Dede Korkut Hikâyeleri ve bu hikâyelerin hem anlatıcısı hem de
kahramanlarından biri olan Dede Korkut bütün Türk dünyasında ortak
olarak tanınan sözlü ve yazılı gelenekte yaşatılan önemli eserlerden
biridir. Türklerin X. yüzyılda büyük kitleler halinde islâmiyeti kabul
etmelerinden ve Oğuzların büyük bir bölümünün batıya bugünkü Anadolu
topraklarına göçmelerinden sonra gerek Orta Asyada gerek Anadolu ,
Balkanlar ve Orta Doğuda, Türkler farklı siyasî birlikler içinde
yaşamışlardır. X. yüzyıldan sonra teşekkül eden destanlardan Köroğlu
dışındakiler Türk topluluk ve guruplarının iletişimleri ölçüsünde
yaygınlaşmıştır. Köroğlu destanı XVI. yüzyılda Anadolu'da teşekkül
etmiş ve hemen hemen bütün Türk dünyası tarafından benimsenmiş ve
çeşitlenerek yaşatılmaktadır.
İslâmiyetin Kabulünden Sonraki Türk Destanları Karahanlı hükümdarı
Satuk Buğra Han X. yüzyılda islâmiyeti resmen devlet dini olarak kabul
etmiştir. islâmiyetten sonra ilk teşekkül eden destan da bu hükümdarın
islâmiyeti kabul ve yaymak için yaptığı mücadelelerin efsanelerle
zenginleştirilerek anlatımıyla doğmuştur. Bu destanın bir elyazmasında
bulunan metni kısaca şöyle özetlenebilir.
Geri: TÜRK DESTANLARI (hepsi burada)
Ptsi Şub. 09, 2009 6:24 pm
Geri: TÜRK DESTANLARI (hepsi burada)
Ptsi Şub. 09, 2009 6:25 pm
Manas Destanı
Kırgız Türkleri arasında doğan Manas destanı Kazak-Kırgız Türk
kültür dâiresi içinde bugün de bütün canlılığı ile yaşamaktadır. Bu
destanın XI ile XII. yüzyıllarda meydana geldiği düşünülmektedir.
Destanın kahramanı Manas da, Oğuz Kağan destanının islâmî rivayetindeki
ve Satuk Buğra Han gibi islâmiyeti yaymak için mücadele eden bir
kahramandır. Böyle olmakla beraber Manas destanında islâmiyet öncesi
Türk kültür , inanç ve kabullerinin tamamını görmek mümkündür. Bazı
varyantları 4oo.ooo mısra olan Manas destanı Türk-Bozkır medeniyetinin
Kazak -Kırgız dâiresinin kültür belgeseli niteliğindedir.
Kırgız Türkleri arasında doğan Manas destanı Kazak-Kırgız Türk
kültür dâiresi içinde bugün de bütün canlılığı ile yaşamaktadır. Bu
destanın XI ile XII. yüzyıllarda meydana geldiği düşünülmektedir.
Destanın kahramanı Manas da, Oğuz Kağan destanının islâmî rivayetindeki
ve Satuk Buğra Han gibi islâmiyeti yaymak için mücadele eden bir
kahramandır. Böyle olmakla beraber Manas destanında islâmiyet öncesi
Türk kültür , inanç ve kabullerinin tamamını görmek mümkündür. Bazı
varyantları 4oo.ooo mısra olan Manas destanı Türk-Bozkır medeniyetinin
Kazak -Kırgız dâiresinin kültür belgeseli niteliğindedir.
Geri: TÜRK DESTANLARI (hepsi burada)
Ptsi Şub. 09, 2009 6:25 pm
Cengiz-nâme
Ortaasya'da yaşayan Türk boyları arasında XIII. yüzyılda doğup
gelişmiştir. Cengiz nâme Moğol hükümdarı Cengiz'in hayatı, kişiliği ve
fetihleri ile ilgili olarak Cengiz'in oğulları tarafından idare edilen
Türkler tarafından meydana getirilmiştir. Orta Asya'da yaşayan Türkler
özellikle de Başkurd, Kazak ve Kırgız Türkleri, Cengiz destanını çok
severek günümüze kadar yaşatmışlardır. Cengiz-nâme'de, Cengiz bir Türk
kahramanı olarak kabul edilmekte ve hikâye Türk tarihi gibi
anlatılmaktadır.
Cengiz, Uygur Türeyiş destanının kahramanları gibi gün ışığı ile
Kurt-Tanrı'nın çocuğu olarak doğar. Cengiz-nâme, Moğol Hanlarının
destanî tarihi olarak kabul edildiğinden tarih araştırıcılarının da
dikkatini çekmiştir. XVII. yüzyılda Orta Asya Türkçesinin değerli
yazarı Ebü'l Gâzi Bahadır Han, "şecere-i Türk" adlı eserinde
"Cengiz-Nâme"nin 17 varyantını tesbit ettiğini söylemektedir. Bu bilgi,
bu destanın, Orta Asya'daki Türkler arasındaki yaygınlığını
göstermektedir.
Orta Asya Türkleri, Cengiz'i islâm kahramanı olarak da görmüşler
ve ona kutsallık atfetmişlerdir. Batıdaki Türkler tarafından ise Cengiz
hiç sevilmemiştir. Arap tarihçilerinin, bu hükümdarı islâm düşmanı
olarak göstermeleri ve tarihî olaylar onun sevilmemesinde etkili
olmuştur. Moğolların Anadolu?ya saldırgan biçimde gelip ortalığı yakıp
yıkmaları, Bağdat'ın önce Hülâgu daha sonra Timurlenk tarafından
yakılıp yıkılması, Timurlenk'in Yıldırım Beyazıd'la sebebsiz savaşı
gibi tarihi gerçekler, Cengiz'in de diğer Moğollar gibi sevilmemesine
sebeb olmuştur. Cengiz-Nâme batıda yaşayan Türkler'in hafıza ve
gönüllerinde yer almamıştır. "Cengiz-Nâme"nin Orta Asya Türkleri
arasında bir diğer adı da " Dâstân-ı Nesl-i Cengiz Han"dır. Edige Bu
destanda XIII yüzyılda Hazar denizi kıyısında kurulan Altınordu
Hanlığının XV. yüzyılda Timurlular tarafından yıkılışı anlatılmaktadır.
Destanın adı, Altınordu Hanı ve bu destanın kahramanı Edige Mirza
Bahadır'a atfen verilmiştir. Edige Mirza Bahadır'ın devletini ayakta
tutabilmek için yaptığı büyük mücadeleler, ölümünden sonra XV. yüzyılda
destan haline getirilmiştir. 1820'yılından itibaren yazıya geçirilen
Edige destanının Kazak-Kırgız, Kırım, Nogay, Türkmen, Kara Kalpak,
Başkırt olmak üzere altı rivâyeti tesbit edilmiştir Çeşitli Türk
guruplar arasında Alp Er Tunga ve Oğuz Kağan gibi ilk Türk
destanlarının izlerini taşıyan Türk kahramanlık dtünya görüşünü temsil
eden burada bahsi geçenler kadar yaygınlaşmamış ortak edebiyat geleneği
içinde yer almamış pek çok başka destan örneği bulunmaktadır.
Osmanlı sahasında destandan hikâyeye geçişte ara türler olarak da
nitelendirilen çok tanınmış ve bir çok Türk topluluklarınca da bilinen
Köroğlu örneği yanında daha sınırlı alanlarda tesbit edilen
Danişmendname , Battalname gibi ilgi çekici örnekler de bulunmaktadır.
Ortaasya'da yaşayan Türk boyları arasında XIII. yüzyılda doğup
gelişmiştir. Cengiz nâme Moğol hükümdarı Cengiz'in hayatı, kişiliği ve
fetihleri ile ilgili olarak Cengiz'in oğulları tarafından idare edilen
Türkler tarafından meydana getirilmiştir. Orta Asya'da yaşayan Türkler
özellikle de Başkurd, Kazak ve Kırgız Türkleri, Cengiz destanını çok
severek günümüze kadar yaşatmışlardır. Cengiz-nâme'de, Cengiz bir Türk
kahramanı olarak kabul edilmekte ve hikâye Türk tarihi gibi
anlatılmaktadır.
Cengiz, Uygur Türeyiş destanının kahramanları gibi gün ışığı ile
Kurt-Tanrı'nın çocuğu olarak doğar. Cengiz-nâme, Moğol Hanlarının
destanî tarihi olarak kabul edildiğinden tarih araştırıcılarının da
dikkatini çekmiştir. XVII. yüzyılda Orta Asya Türkçesinin değerli
yazarı Ebü'l Gâzi Bahadır Han, "şecere-i Türk" adlı eserinde
"Cengiz-Nâme"nin 17 varyantını tesbit ettiğini söylemektedir. Bu bilgi,
bu destanın, Orta Asya'daki Türkler arasındaki yaygınlığını
göstermektedir.
Orta Asya Türkleri, Cengiz'i islâm kahramanı olarak da görmüşler
ve ona kutsallık atfetmişlerdir. Batıdaki Türkler tarafından ise Cengiz
hiç sevilmemiştir. Arap tarihçilerinin, bu hükümdarı islâm düşmanı
olarak göstermeleri ve tarihî olaylar onun sevilmemesinde etkili
olmuştur. Moğolların Anadolu?ya saldırgan biçimde gelip ortalığı yakıp
yıkmaları, Bağdat'ın önce Hülâgu daha sonra Timurlenk tarafından
yakılıp yıkılması, Timurlenk'in Yıldırım Beyazıd'la sebebsiz savaşı
gibi tarihi gerçekler, Cengiz'in de diğer Moğollar gibi sevilmemesine
sebeb olmuştur. Cengiz-Nâme batıda yaşayan Türkler'in hafıza ve
gönüllerinde yer almamıştır. "Cengiz-Nâme"nin Orta Asya Türkleri
arasında bir diğer adı da " Dâstân-ı Nesl-i Cengiz Han"dır. Edige Bu
destanda XIII yüzyılda Hazar denizi kıyısında kurulan Altınordu
Hanlığının XV. yüzyılda Timurlular tarafından yıkılışı anlatılmaktadır.
Destanın adı, Altınordu Hanı ve bu destanın kahramanı Edige Mirza
Bahadır'a atfen verilmiştir. Edige Mirza Bahadır'ın devletini ayakta
tutabilmek için yaptığı büyük mücadeleler, ölümünden sonra XV. yüzyılda
destan haline getirilmiştir. 1820'yılından itibaren yazıya geçirilen
Edige destanının Kazak-Kırgız, Kırım, Nogay, Türkmen, Kara Kalpak,
Başkırt olmak üzere altı rivâyeti tesbit edilmiştir Çeşitli Türk
guruplar arasında Alp Er Tunga ve Oğuz Kağan gibi ilk Türk
destanlarının izlerini taşıyan Türk kahramanlık dtünya görüşünü temsil
eden burada bahsi geçenler kadar yaygınlaşmamış ortak edebiyat geleneği
içinde yer almamış pek çok başka destan örneği bulunmaktadır.
Osmanlı sahasında destandan hikâyeye geçişte ara türler olarak da
nitelendirilen çok tanınmış ve bir çok Türk topluluklarınca da bilinen
Köroğlu örneği yanında daha sınırlı alanlarda tesbit edilen
Danişmendname , Battalname gibi ilgi çekici örnekler de bulunmaktadır.
Geri: TÜRK DESTANLARI (hepsi burada)
Ptsi Şub. 09, 2009 6:25 pm
Battal-Nâme
Bu destanın kahramanı Türkler arasında Battal Gâzi adıyla
benimsenmiş bir Arap savaşcısıdır. Asıl destan, VIII. yüzyılda,
Emevî'lerin hırıstıyanlarla yaptıkları savaşlarda büyük kahramanlıklar
göstermiş Abdullah isimli bir kişiyle ilgili olarak doğmuştur.
Battal arapça kahraman demektir, Battal Gâzi, Arap kahramanına
verilen unvanlardır. Türklerin müslüman olmalarından sonra Battal Gâzi
destan tipi Türkleştirilmiş önceki destan epizotlarıyla
zenginleştirilmiş ve anlatım geleneği içine alınmıştır. XII ve XIII
yüzyıllarda Battal-Nâme adı ile ve nesir biçimi yazıya geçirilmiştir.
Hikâyeci âşıkların repertuarlarında da yer almıştır. Seyyid Battal
adıyla da anılan bu kahraman hem çok bilgili, çok dindar ve cömertdir.
Müslümünlığı yaymak için yaptığı mücadelelerde insanların yanında
büyücü, cadı ve dev gibi olağanüstü güçlerle de savaşır. " Aşkar
Devzâde" isimli atı da kendisi gibi kahramandır. Arap, Fars ve
Türklerin X-XX. yüzyıllar arasında oluşturdukları ortak islâm kültür
dâiresinin ürünlerinden biri olmakla beraber Orta Asya'da yaşayan Türk
guruplar arasına da yayılarak Türk kabul ve değerleriyle kaynaşmıştır.
Bu destanın kahramanı Türkler arasında Battal Gâzi adıyla
benimsenmiş bir Arap savaşcısıdır. Asıl destan, VIII. yüzyılda,
Emevî'lerin hırıstıyanlarla yaptıkları savaşlarda büyük kahramanlıklar
göstermiş Abdullah isimli bir kişiyle ilgili olarak doğmuştur.
Battal arapça kahraman demektir, Battal Gâzi, Arap kahramanına
verilen unvanlardır. Türklerin müslüman olmalarından sonra Battal Gâzi
destan tipi Türkleştirilmiş önceki destan epizotlarıyla
zenginleştirilmiş ve anlatım geleneği içine alınmıştır. XII ve XIII
yüzyıllarda Battal-Nâme adı ile ve nesir biçimi yazıya geçirilmiştir.
Hikâyeci âşıkların repertuarlarında da yer almıştır. Seyyid Battal
adıyla da anılan bu kahraman hem çok bilgili, çok dindar ve cömertdir.
Müslümünlığı yaymak için yaptığı mücadelelerde insanların yanında
büyücü, cadı ve dev gibi olağanüstü güçlerle de savaşır. " Aşkar
Devzâde" isimli atı da kendisi gibi kahramandır. Arap, Fars ve
Türklerin X-XX. yüzyıllar arasında oluşturdukları ortak islâm kültür
dâiresinin ürünlerinden biri olmakla beraber Orta Asya'da yaşayan Türk
guruplar arasına da yayılarak Türk kabul ve değerleriyle kaynaşmıştır.
Geri: TÜRK DESTANLARI (hepsi burada)
Ptsi Şub. 09, 2009 6:25 pm
Dânişmendnâme
Anadolunun fethini ve bu mücadelenin kahramanlarını anlatan, X11.
yüzyılda sözlü olarak şekillenen XIII. yüzyılda yazıya geçirilen islâmî
Türk destanlarındandır. Danişmendnâme'de hikâye edilen olayların tarihi
gerçeklere uygunluğu, kahramanlarının yaşamış Türk beyleri
olmalarından, Anadolu coğrafyasının gerçek isimleriyle anılmasından
dolayı uzun süre tarih kitabı olarak nitelendirilmiştir.
Köroğlu metni destan adıyla anılmakla ve bazı destanî niteliklere
de sahib olmakla birlikte XX. yüzyılda Anadolu'dan derlenen örnekleri
daha çok halk hikâyesi geleneğine yakındır. Anadolu'da hikâyeci âşıklar
tarafından 24 kol halinde anlatılan hikâyesinin özeti kısaca şöyledir.
Anadolunun fethini ve bu mücadelenin kahramanlarını anlatan, X11.
yüzyılda sözlü olarak şekillenen XIII. yüzyılda yazıya geçirilen islâmî
Türk destanlarındandır. Danişmendnâme'de hikâye edilen olayların tarihi
gerçeklere uygunluğu, kahramanlarının yaşamış Türk beyleri
olmalarından, Anadolu coğrafyasının gerçek isimleriyle anılmasından
dolayı uzun süre tarih kitabı olarak nitelendirilmiştir.
Köroğlu metni destan adıyla anılmakla ve bazı destanî niteliklere
de sahib olmakla birlikte XX. yüzyılda Anadolu'dan derlenen örnekleri
daha çok halk hikâyesi geleneğine yakındır. Anadolu'da hikâyeci âşıklar
tarafından 24 kol halinde anlatılan hikâyesinin özeti kısaca şöyledir.
Geri: TÜRK DESTANLARI (hepsi burada)
Ptsi Şub. 09, 2009 6:26 pm
Köroğlu Destanı
Bolu beyi, güvendiği seyislerinden biri olan Yusuf'a : " Çok
hünerli ve değerli bir at bul ." emrini verir. Seyis Yusuf, uzun süre
Bolu beyinin isteğine uygun bir at arar. Büyüdüklerinde istenen
niteliklere sahip olacağına inandığı iki tay bulur ve bunları satın
alır. Bolu beyi bu zayıf tayları görünce çok kızar ve seyis Yusuf'un
gözlerine mil çekilmesini emreder. Gözleri kör edilen ve işinden
kovulan Yusuf, sıska taylarla birlikte evine döner. Oğlu Ruşen Ali'ye
verdiği talimatlarla tayları büyütür.
Babası kör olduğu için Köroğlu takma adıyla anılan Ruşen Ali,
babasının isteğine göre atları yetiştirir. Taylardan biri olağanüstü
bir at haline gelir ve Kırat adı verilir. Kırat da destan kahramanı
Köroğlu kadar ünlenir. Seyis Yusuf, Bolu beyinden intikam almak için
gözlerini açacak ve onu güçlü kılacak üç sihirli köpüğü içmek üzere
oğlu ile birlikte pınara gider. Ancak, Köroğlu babasına getirmesi
gereken bu köpükleri kendisi içer, yiğitlik, şâirlik ve sonsuz güç
kazanır. Babası kaderine rıza gösterir ancak oğluna mutlaka intikamını
almasını söyler. Köroğlu Çamlıbel'e yerleşir, çevresine yiğitler toplar
ve babasının intikamını alır.
Hayatını yoksul ve çaresizlere yardım ederek geçirir. Halk
inancına göre silâh icat edilince mertlik bozuldu demiş kırklara
karışmıştır. Çeşitli dönemlere ve farklı siyâsî birlikler sahip Türk
gurubları arasında tesbit edilen Türk destanlarının kısaca tanıtımı ve
özeti bu kadardır. Bu destan metinleri incelendiğinde hepsinde ilk Türk
destanı Oğuz Kağan destanının izleri bulunduğu görülür. Bu destan
parçaları Türk dünyasının ortak tarihî dönem hatıralarını aksettiren
ilk edebî ürünler olarak da önem ve değer taşırlar. Bir gün bu
parçalardan hareketle Fin destanı Kalavala gibi değerli mükemmel bir
Türk destanını yazılabilirse çeşitli kaynaklarda dağınık olarak bulunan
malzeme daha anlamlı hale gelebilir kanaatindeyim.
Bolu beyi, güvendiği seyislerinden biri olan Yusuf'a : " Çok
hünerli ve değerli bir at bul ." emrini verir. Seyis Yusuf, uzun süre
Bolu beyinin isteğine uygun bir at arar. Büyüdüklerinde istenen
niteliklere sahip olacağına inandığı iki tay bulur ve bunları satın
alır. Bolu beyi bu zayıf tayları görünce çok kızar ve seyis Yusuf'un
gözlerine mil çekilmesini emreder. Gözleri kör edilen ve işinden
kovulan Yusuf, sıska taylarla birlikte evine döner. Oğlu Ruşen Ali'ye
verdiği talimatlarla tayları büyütür.
Babası kör olduğu için Köroğlu takma adıyla anılan Ruşen Ali,
babasının isteğine göre atları yetiştirir. Taylardan biri olağanüstü
bir at haline gelir ve Kırat adı verilir. Kırat da destan kahramanı
Köroğlu kadar ünlenir. Seyis Yusuf, Bolu beyinden intikam almak için
gözlerini açacak ve onu güçlü kılacak üç sihirli köpüğü içmek üzere
oğlu ile birlikte pınara gider. Ancak, Köroğlu babasına getirmesi
gereken bu köpükleri kendisi içer, yiğitlik, şâirlik ve sonsuz güç
kazanır. Babası kaderine rıza gösterir ancak oğluna mutlaka intikamını
almasını söyler. Köroğlu Çamlıbel'e yerleşir, çevresine yiğitler toplar
ve babasının intikamını alır.
Hayatını yoksul ve çaresizlere yardım ederek geçirir. Halk
inancına göre silâh icat edilince mertlik bozuldu demiş kırklara
karışmıştır. Çeşitli dönemlere ve farklı siyâsî birlikler sahip Türk
gurubları arasında tesbit edilen Türk destanlarının kısaca tanıtımı ve
özeti bu kadardır. Bu destan metinleri incelendiğinde hepsinde ilk Türk
destanı Oğuz Kağan destanının izleri bulunduğu görülür. Bu destan
parçaları Türk dünyasının ortak tarihî dönem hatıralarını aksettiren
ilk edebî ürünler olarak da önem ve değer taşırlar. Bir gün bu
parçalardan hareketle Fin destanı Kalavala gibi değerli mükemmel bir
Türk destanını yazılabilirse çeşitli kaynaklarda dağınık olarak bulunan
malzeme daha anlamlı hale gelebilir kanaatindeyim.
Geri: TÜRK DESTANLARI (hepsi burada)
Ptsi Şub. 09, 2009 6:26 pm
BOZKURT DESTANI
Destan Hakkında bilgi:Bilinen en önemli iki Göktürk Destanından
birisidir. Bir bakıma, M.S. altıncı yüzyıldan sekizinci yüzyıl
ortalarına kadar egemen olmuş bu Türk Devletinin Göktürklerin soy
kütüğü ve var olma hikâyesidir. Ayrıca, Türk ırkının yeni bir dal
hâlinde dirilişi de diyebileceğimiz Bozkurt Destanı, Bilge Kağan'ın
Orhun Âbidelerindeki ünlü vasiyetinin ilk cümlesi olan: "Ben Tanrıya
benzer, Tanrıdan olmuş Türk Bilge Kağan, Tanrı irade ettiği için,
kağanlık tahtına oturdum" cümlesi ile birlikte düşünülecek olursa soyun
ve ırkın nasıl bir şekilde ilahileştirilmek istenildiğini de
anlatmaktadırlar. Destan Çin kaynaklarında kayıtlıdır. Değişik
söyleyişler durumunda ise de, çizgileri aynı fakat isimler üzerinde,
anlatıştan doğma veya Çinlilerce yazılırken isimlerin Çince
söylenmesinden meydana gelme değişikler yüzünden ayrı görünen belli üç
söylenti şeklinde yazılmıştır.
Birinci söyleyiş:
Hun Ülkesinin kuzeyinde So adı verilen bir ülke vardı. Burada, Hunlarla
aynı soydan olan Göktürkler otururdu. Bir gün Göktürkler So Ülkesinden
ayrıldılar. Bu sırada başlarında Kağan Pu adlı bir yiğit vardı. Kağan
Pu'nun on altı kardeşi bulunuyordu. On altı kardeşten birinin annesi
bir kurttu.
Annesi Göktürklerce en kutsal yaratıklardan biri olarak bilinen ve
böyle kabul edilen bir kurt olduğu için delikanlı, rüzgârlara ve
yağmura söz geçirir, bu iki kuvveti buyruğu altında tutardı.
Bununla beraber, So Ülkesindeki yurtlarından ayrılan Göktürkler düşmanlarının baskınına uğradılar.
Bu baskında düşmanlar bütün Göktürkler'i yok ettikleri gibi on altı
kardeşten sadece birisi kurtulabildi. Kurtulan delikanlı annesi kurt
olan idi.
Bu delikanlının da, birisi yaz diğeri de kış ilâhının kızı olan iki
karısı vardı. Baskından sonra her ikisinden ikişer oğlu oldu. Zamanla
kalabalıklaşıp çoğalan halk, çocuklardan en büyüğünü kendilerine Hakan
seçtiler; o zamanki adı Göktürk dilinde değildi. Hakan seçilir seçilmez
Göktürkçe olmayan bu adını bıraktı ve Türk adını aldı.
Ondan sonra Türk on kadınla evlendi, bir çok çocukları oldu. içlerinden
Asena adını taşıyan biri hakanlık tahtına geçince boyun adı da Aşine
oldu.
İkinci söyleyiş:
Hunların bir boyu olan ve adına Aşine denilen Türk boyu Hazar Denizinin
batı taraflarında yerleşmişti. Türklerin ilk atası olarak biliniyordu.
Rahat ve huzur içinde otururlarken bir gün ansızın düşmanların
baskınına uğradılar. Baskının sonunda kimse sağ kalmadı.
Her nasılsa küçücük bir çocuk bu baskından sağ kalmış bir köşeye
sığınmıştı. Düşmanlar onu da gördüler. Fakat, cılız ve küçük bir çocuk
olduğu için kimse ondan korkmadı ve ona aldırmadı. Hattâ içlerinden
acıyanlar bile çıktı. Ama düşman yine de her ihtimali düşünüp, çocuğu
öldürmektense kolunu bacağını kesip orada öylece bırakmayı uygun gördü;
düşündükleri gibi yaptılar.
Kolunu bacağını kesip, yan ölü hâle getirdikleri çocuğu alıp bataklıkta bir sazlığa attılar; bırakıp gittiler.
O sırada, nereden çıktığı bilinmeyen bir dişi Bozkurt göründü, geldi,
çocuğu emzirdi. Yaralarını yalayıp iyi etti. O günden sonra da, avlanıp
getirdiği yiyeceklerle çocuğu besleyip büyüttü, gücünü kuvvetini
arttırdı.
Zamanla Bozkurd'un beslediği çocuk gürbüzleşti.
Günlerden sonra bir gün, baskın yapıp Asine soyunu yok eden düşman
başbuğu, kolunu bacağını keserek sazlığa attıkları çocuğun yaşadığını
öğrendi. Adamlar gönderip durumu öğrenmek, sağ kaldı ise öldürtmek
istedi.
Düşman başbuğunun gönderdiği asker geldiğinde, kolu bacağı kesik gencin
yanında bir dişi Bozkurt gördü. Dişi Bozkurt tehlikeyi sezmişti,
dişleriyle gerici yakaladığı gibi denizin öte yanına geçirdi; orada da
durmayıp Altay Dağlarına doğru götürdü. Orada, her tarafı yüksek
dağlarla çevrili bir yaylada bir mağaraya yerleştirdi, onunla evlendi;
on oğlan doğurdu!
Mağaranın bulunduğu yayla yeşillikti; serin gür suları, meyve ağaçlan,
av hayvanları vardı. Oğlanlar orada büyüdüler, orada evlendiler. Her
birinden bir boy türedi. Bunlardan birinin adı da Asine boyu idi.
Asine, kardeşlerinin içinde en akıllı, en gözü pek, en yiğit olanı idi. Bu yüzden Türk Hakanı o oldu.
Soyunu unutmadı. çadırının önüne her zaman, tepesinde bir kurt başı bulunan bir tuğ dikti.
Aradan çok yıllar geçti. Aşine boyuna Asençe adlı bir başka yiğit hakan
oldu. Bunun zamanında ise Aşine boyu, bulundukları yerden çıkıp daha
güzel yurtlara yerleştiler.
Üçüncü söyleyiş:
Bir not halindedir. Çin devlet adamlarından Cjan-Ken'in, Milattan önce
119 yılında, Çine göre batı ülkelerinde yaptığı gezi sonunda
gördüklerini ve duydukların yazıp o zamanki Çin împaratoruna sunduğu
notlan arasında kayıtlıdır. Notu, Abdülkadir înan'ın, Türk Dili
Araştırmalan Yıllığı (1954) ndaki Türk Destanlanna Genel bir bakış adlı
yazısından olduğu gibi alıyoruz:
"Hun Ülkesinde bulunduğum zaman duydum ki Usun Hanı, Gunmo unvanını
taşıyor. Gunmo'nun babası, Hunlann batısındaki bir ülkeye sahipti.
Gunmo'nun babası bir savaşta Hunlar tarafından öldürüldü. Yeni doğmuş
olan Gun-mo'yu kırlara attılar. Kuşlar çocuğu sineklerden koruyor; bir
dişi kurt sütüyle besliyordu. Hun Hakanı buna şaştı. Bu çocuğu saydı.
Onu kendi terbiyesine aldı, büyüttü. Babasının ülkesini ona geri verdi."
Destan Hakkında bilgi:Bilinen en önemli iki Göktürk Destanından
birisidir. Bir bakıma, M.S. altıncı yüzyıldan sekizinci yüzyıl
ortalarına kadar egemen olmuş bu Türk Devletinin Göktürklerin soy
kütüğü ve var olma hikâyesidir. Ayrıca, Türk ırkının yeni bir dal
hâlinde dirilişi de diyebileceğimiz Bozkurt Destanı, Bilge Kağan'ın
Orhun Âbidelerindeki ünlü vasiyetinin ilk cümlesi olan: "Ben Tanrıya
benzer, Tanrıdan olmuş Türk Bilge Kağan, Tanrı irade ettiği için,
kağanlık tahtına oturdum" cümlesi ile birlikte düşünülecek olursa soyun
ve ırkın nasıl bir şekilde ilahileştirilmek istenildiğini de
anlatmaktadırlar. Destan Çin kaynaklarında kayıtlıdır. Değişik
söyleyişler durumunda ise de, çizgileri aynı fakat isimler üzerinde,
anlatıştan doğma veya Çinlilerce yazılırken isimlerin Çince
söylenmesinden meydana gelme değişikler yüzünden ayrı görünen belli üç
söylenti şeklinde yazılmıştır.
Birinci söyleyiş:
Hun Ülkesinin kuzeyinde So adı verilen bir ülke vardı. Burada, Hunlarla
aynı soydan olan Göktürkler otururdu. Bir gün Göktürkler So Ülkesinden
ayrıldılar. Bu sırada başlarında Kağan Pu adlı bir yiğit vardı. Kağan
Pu'nun on altı kardeşi bulunuyordu. On altı kardeşten birinin annesi
bir kurttu.
Annesi Göktürklerce en kutsal yaratıklardan biri olarak bilinen ve
böyle kabul edilen bir kurt olduğu için delikanlı, rüzgârlara ve
yağmura söz geçirir, bu iki kuvveti buyruğu altında tutardı.
Bununla beraber, So Ülkesindeki yurtlarından ayrılan Göktürkler düşmanlarının baskınına uğradılar.
Bu baskında düşmanlar bütün Göktürkler'i yok ettikleri gibi on altı
kardeşten sadece birisi kurtulabildi. Kurtulan delikanlı annesi kurt
olan idi.
Bu delikanlının da, birisi yaz diğeri de kış ilâhının kızı olan iki
karısı vardı. Baskından sonra her ikisinden ikişer oğlu oldu. Zamanla
kalabalıklaşıp çoğalan halk, çocuklardan en büyüğünü kendilerine Hakan
seçtiler; o zamanki adı Göktürk dilinde değildi. Hakan seçilir seçilmez
Göktürkçe olmayan bu adını bıraktı ve Türk adını aldı.
Ondan sonra Türk on kadınla evlendi, bir çok çocukları oldu. içlerinden
Asena adını taşıyan biri hakanlık tahtına geçince boyun adı da Aşine
oldu.
İkinci söyleyiş:
Hunların bir boyu olan ve adına Aşine denilen Türk boyu Hazar Denizinin
batı taraflarında yerleşmişti. Türklerin ilk atası olarak biliniyordu.
Rahat ve huzur içinde otururlarken bir gün ansızın düşmanların
baskınına uğradılar. Baskının sonunda kimse sağ kalmadı.
Her nasılsa küçücük bir çocuk bu baskından sağ kalmış bir köşeye
sığınmıştı. Düşmanlar onu da gördüler. Fakat, cılız ve küçük bir çocuk
olduğu için kimse ondan korkmadı ve ona aldırmadı. Hattâ içlerinden
acıyanlar bile çıktı. Ama düşman yine de her ihtimali düşünüp, çocuğu
öldürmektense kolunu bacağını kesip orada öylece bırakmayı uygun gördü;
düşündükleri gibi yaptılar.
Kolunu bacağını kesip, yan ölü hâle getirdikleri çocuğu alıp bataklıkta bir sazlığa attılar; bırakıp gittiler.
O sırada, nereden çıktığı bilinmeyen bir dişi Bozkurt göründü, geldi,
çocuğu emzirdi. Yaralarını yalayıp iyi etti. O günden sonra da, avlanıp
getirdiği yiyeceklerle çocuğu besleyip büyüttü, gücünü kuvvetini
arttırdı.
Zamanla Bozkurd'un beslediği çocuk gürbüzleşti.
Günlerden sonra bir gün, baskın yapıp Asine soyunu yok eden düşman
başbuğu, kolunu bacağını keserek sazlığa attıkları çocuğun yaşadığını
öğrendi. Adamlar gönderip durumu öğrenmek, sağ kaldı ise öldürtmek
istedi.
Düşman başbuğunun gönderdiği asker geldiğinde, kolu bacağı kesik gencin
yanında bir dişi Bozkurt gördü. Dişi Bozkurt tehlikeyi sezmişti,
dişleriyle gerici yakaladığı gibi denizin öte yanına geçirdi; orada da
durmayıp Altay Dağlarına doğru götürdü. Orada, her tarafı yüksek
dağlarla çevrili bir yaylada bir mağaraya yerleştirdi, onunla evlendi;
on oğlan doğurdu!
Mağaranın bulunduğu yayla yeşillikti; serin gür suları, meyve ağaçlan,
av hayvanları vardı. Oğlanlar orada büyüdüler, orada evlendiler. Her
birinden bir boy türedi. Bunlardan birinin adı da Asine boyu idi.
Asine, kardeşlerinin içinde en akıllı, en gözü pek, en yiğit olanı idi. Bu yüzden Türk Hakanı o oldu.
Soyunu unutmadı. çadırının önüne her zaman, tepesinde bir kurt başı bulunan bir tuğ dikti.
Aradan çok yıllar geçti. Aşine boyuna Asençe adlı bir başka yiğit hakan
oldu. Bunun zamanında ise Aşine boyu, bulundukları yerden çıkıp daha
güzel yurtlara yerleştiler.
Üçüncü söyleyiş:
Bir not halindedir. Çin devlet adamlarından Cjan-Ken'in, Milattan önce
119 yılında, Çine göre batı ülkelerinde yaptığı gezi sonunda
gördüklerini ve duydukların yazıp o zamanki Çin împaratoruna sunduğu
notlan arasında kayıtlıdır. Notu, Abdülkadir înan'ın, Türk Dili
Araştırmalan Yıllığı (1954) ndaki Türk Destanlanna Genel bir bakış adlı
yazısından olduğu gibi alıyoruz:
"Hun Ülkesinde bulunduğum zaman duydum ki Usun Hanı, Gunmo unvanını
taşıyor. Gunmo'nun babası, Hunlann batısındaki bir ülkeye sahipti.
Gunmo'nun babası bir savaşta Hunlar tarafından öldürüldü. Yeni doğmuş
olan Gun-mo'yu kırlara attılar. Kuşlar çocuğu sineklerden koruyor; bir
dişi kurt sütüyle besliyordu. Hun Hakanı buna şaştı. Bu çocuğu saydı.
Onu kendi terbiyesine aldı, büyüttü. Babasının ülkesini ona geri verdi."
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz