Muradiye Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
romaryu
romaryu

Büyük Türk Tarihi - Sayfa 2 1210
Erkek Yengeç
Köpek
Mesaj Sayısı : 427
Doğum tarihi : 07/07/82
Yaş : 41
Nerden : Kalbinin Derinliklerinden
İş/Hobi : bilgisayar kurdu
İleti : Kızgın Adam
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuRep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 08/11/08
http://muradiyeforum.net

Büyük Türk Tarihi - Sayfa 2 Empty Geri: Büyük Türk Tarihi

Ptsi Şub. 09, 2009 6:20 pm
KUVA-Yİ MİLLİYE
Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasıyla İstanbul Hükûmeti ve buna bağlı
olarak ordu İtilaf Devletleri'nin kontrolüne girmiş, devlet
müesseseleri vazifelerini yerine getiremez duruma gelmişti. Türk
milleti uğradığı haksızlıkların önüne geçilmesi hususunda resmî
makamlara yapmış olduğu müracaat sonuç vermeyince vazifenin kendine
düştüğünü kabullenip, işgal gören bölgelerde düşmana karşı harekete
geçti. İşte bu direniş hareketini başlatanlara Kuva-yı Milliye(Millî
Kuvvetler) adı verilmiştir.

Mili Mücadele tarihimizde "Kuva-yı Milliye" deyiminin biri dar, diğeri
geniş olmak üzere iki ayrı manası vardır. Bunlardan ilki "Milis"
teşkilâtı adıyla da anılan millî kuvvetleri, yani silâhlı mukavemet
teşkilatını anlatmaktadır. Diğeri ise Millî Mücadele'yi bütünüyle içine
alan daha geniş bir anlamı ifade eder. Bu geniş mana içerisinde
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, Kongreler, İlk Büyük Millet Meclisi ,
Misak-ı Millî gibi dönemin temel gelişmeleri yer almaktadır. Yakın
tarihimizde Kuva-yı Milliye dönemi İzmir'in işgali ile I.İnönü
Muharebesi arasında geçen yaklaşık bir buçuk yıllık (Mayıs 1919-Aralık
1920) dönemi ihtiva eder. Bu zaman zarfında fiilen yabancı işgaline
karşı koyan Kuva-yı Milliye hareketi Osmanlı Devleti'ne bağlı bir
kuvvet hüviyetinde değildir. Mevcut hükûmetten ayrı fakat Türk
milletine dayanan ve onun adına faaliyet gösteren, dolayısıyla yalnız
Anadolu Türk halkının bünyesinden çıkmış bir direniş hareketidir.
Kuva-yı Milliye'nin ortaya çıkışı bir siyasî parti hüviyetinde de
olmamış, taraftarlarını memnun edecek mevkileri ve memuriyetleri de
vaat etmemiştir. Buna rağmen az zamanda ülke genelinde samimî bir Türk
birliği meydana getirmiş olmasını ancak halkın "hâlet-i ruhiyyesi",
geçirdiği sıkıntılar ve istiklâlini müdafaa hususundaki hassasiyeti ile
izah etmek mümkündür.

Kuva-yı Milliye'nin Milli Mücadele döneminde birçok faydaları olmuştur.
Sağladığı en önemli fayda, dünya kamuoyunda Türk halkının Yunan
işgalini sükûnetli karşılığı kanaatinin yerleşmesini önlemek ve Milli
Mücadele hareketini mazlum bir milletin istiklâl hareketi olarak
göstermek olmuştur.

Mustafa Kemal Paşa "Anadolu'ya ayak bastığım zaman milleti bir istiklâl
cidaline hazır ve teşne bir hâlde buldum" derken mevcut olan bu ortamın
geniş bir propaganda şebekesi vasıtasıyla sağlandığı anlamına gelmediği
açıktır. Anadolu Türkünün bu noktaya gelmesini sahip olduğu "cevher-i
aslî"sinden çıkan tabiî ve an'anevî bir netice olarak kabul etmek en
isabetli görüş olacaktır. "Kuva-yı Milliye" ruhundan anlaşılması
gereken mana da bu olmalıdır. Kuva-yı Milliye ruhu sadece Milli
Mücadele döneminde ortaya çıkan bir vakıa değildir. Kaynağını Türk
milletinin bilinmeyen tarihinden bu tarafa sahip olduğu ve nesilden
nesile intikal etmiş olan ilk cevherinden alan yeni bir Türk ruhudur.
Yahya Kemal bu anlayışı şu şekilde dile getirmektedir.:

"Anadolu'nun ar İstanbul'a geliyorlar. Bu hadisenin ne olduğunu bizden
soruyorlar, daha yakından seçebilmek için Anadolu'ya kadar gidiyorlar.
İnkârdan şüpheye, şüpheden tereddüde, tereddütten inanmaya doğru günden
güne beliren bir hareket var. Bir gün gelecek ki bir Türklük , yeni bir
Türk ruhu tâ karşıdan seçilecek" bu üç senelik tarihi yeni Türk ruhu
olduğunu, en görmek istemeyen gözlere bile gösteriyor. Avrupalılar,
Amerikalı Milli Mücadele dönemi aydınlarının eserleri incelendiğinde
Kuva-yı Milliye ruhunun Türk milleti için yeni bir istiklâl
mücadelesini ifade ettiği hususunda müşterek bir görüşün ortaya çıktığı
görülür. İstiklâl mücadelesinden amaç ise; Türklerin ekseriyeti teşkil
ettiği bir coğrafî alan içerisinde "Türk milletinin gerek irfanca ve
gerek iktisadiyatça bilâkaydü şart her türlü haricî nüfuzlardan ve
kayıtlardan azade olarak kendi vesaitiyle azami inkişafına mazhar
olmasıdır. " Millî İstiklâl davasına atılmış olan Türk milleti bu dava
devam ettiği sürece, bu istiklâle inanan ve onu gerçekleştirmek için
hesapsız fedakarlığı göze alan bir ruh hâleti içerisinde olmuştur. Bu
esrarengiz şuur hiçbir, ilmin, hiçbir eğitimin ve hiçbir propagandanın
mahsulü değil, Türk karakterinin samimî bir tezahürüdür.

Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi Kuva-yı Milliye, "Millilik"
vasfının ön plânda tutulduğu, millî istiklâl ve iktisadî hürriyet
mücadelesinin hareket noktasıdır. İstiklâl Savaşı'nda, millî heyecana
dinî heyecanın da karıştığı, din ve milliyet fikirlerinin birbirinden
ayrılmadığı şüphe götürmez bir gerçek olmakla beraber, o dönemin dinî
duygularının millî bir karakter taşıdığı ve "millilik" vasfına hizmet
ettiği söylenebilir. Millî Mücadele'nin yayın organı olan Hâkimiyet-i
Milliye gazetesi ilk sayılarından birinde Kuva-yı Milliye'yi kamuoyuna
şu şekilde anlatmaktadır:

"Kuva-yı Milliye, milletin ruhundan ve ihtiyacı beka ve istiklâlinden
doğmuş bir vahdettir ki, onu hiçbir şey ihlal edemeyecektir".

Sonuç olarak Kuva-yı Milliye ruhu yüksek bir siyasî olgunluk seviyesine
gelmiş bir milletin, bu siyasî kudretini en azametli ve göz kamaştırıcı
bir şekilde kullanmasından başka bir şey değildir. Kuva-yı Milliye'yi
ortaya çıkaran "ruh" bu hareketin başlangıç dönemi ile de sınırlı
kalmamıştır. Millî Mücadele dönemi boyunca Türk halkının müşterek ve
hâkim anlayışını ifade etmiş, yeni Türk devletinin kurulmasında bir
manevî menbaa olmuş, yaşatılmasında milletin tarihi tekâmüllerinden
kaynaklanan manevî dayanağı temsil etmiştir. Kuva-yı Milliye'nin boz
kalpaklı kahramanlarının o günkü ruh hâli bugünde Türk milletinin
benliğinde yaşamaktadır. Bu günkü yeni nesil, bedeli can ve kan ile
ödenmiş Türk vatanının muhafazasında fevkalâde hassas olan sessiz
ekseriyettir ve Millî Mücadele hareketinin Türk milleti adına
gerçekleştirildiğini asla unutmamalıdır.

TÜRK ADI

Türk Milleti'nin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. "Türk" sözü
tarihin en eski çağlarından beri kullanılıyordu ve belirli bir kavmin
yada kavimler birliğinin adı olarak mevcuttu.
Türkler'in köklü ve çok zengin bir tarihe ve kültüre sahip olması
nedeniyle birçok bilim adamı "Türk" adının nereden geldiği hakkında
araştırmalar yapmış, bu araştırmalar neticeside Türk adı ilk defa MÖ.
XIV. yy'da "Tik" vveya "Tikler" adıyla geçmeye başlamıştır. Diğer bir
görüşe göre ise Türk adı MÖ. XIV. yy'dan öncede varolduğudur. Zira Türk
ırkının tarihi insanlığın tarihi kadar eskidir. Bu gerçeği kavmi ve
milli mitolojilerde ve tarihi oluşumlarda izaheden eski kayıtlarda
görmek mümkün olmaktadır.
Türk ırkının çok eski olması nedeniyle Türk adının nerden geldiği
hakkında birçok iddia ve görüşler ileriye sürmüşlerdir. Buna göre,

-Heredotos'un doğıu kavimleri arasında zikrettiği TARGİTAB'lar.

-İskit topraklarında doğdukları söylenen TYRKAE'ler

-Tevratta adı geçen Togarma'lar.

-Eski Hint kaynaklarında tesadüf edilen TURUKHA'lar veya THRAK'lar

-Esiki Ön Asya çivili metinleride görülen TURUKKU'lar.

-Çin Kaynaklarında MÖ. I.yy'da rol oynadıkları belirtilen TİK veya Dİ'ler
Bizzat "Türk" adını taşıyab Türk kavimleri olarak gösterilmektedir.
romaryu
romaryu

Büyük Türk Tarihi - Sayfa 2 1210
Erkek Yengeç
Köpek
Mesaj Sayısı : 427
Doğum tarihi : 07/07/82
Yaş : 41
Nerden : Kalbinin Derinliklerinden
İş/Hobi : bilgisayar kurdu
İleti : Kızgın Adam
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuRep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 08/11/08
http://muradiyeforum.net

Büyük Türk Tarihi - Sayfa 2 Empty Geri: Büyük Türk Tarihi

Ptsi Şub. 09, 2009 6:21 pm
İslam kaynaklarında yer alan İran menşeli "Zend - Avesta"
rivayetleri ile İsrail menşeli "Tevrat" rivatetleride Nuh Peygamber'in
torunu olan Yafes'in oğlu "Türk" ile İran rivayetlerideki Feridun'un
oğlu "Türac" vveya "Tur"un soyu türk adını taşıyan ilk kavim olarak
gösterilmek istenmiştir.
"Avesta"da yer alan "Ebül Beşer"den (1) ,Cemil ve oğu Ferdiun'dan
bahsedilmektedir. "Ferdidun ülkesi Salm, Irak ve Turak (Türk) ismindeki
üç oğlu arasında pay etmiştir. Salma!a bugünkü İran ve havalisi, Irak'a
bugünkü Irak ve havalisi ,Turak'a ise Orta Asya ve Çin havvalisi
düşmüştür. Feridun ölünce Irak, Salm'a saldırarak İran ve havalisini
almış,dahasonra Turak'a saldırmıştır.
Irak, Turak'ı yenememiş, savaş bunların torunlarına uzanan dek
senelerce sürmüştür. Sonunda Turak'ın torunu "Afrasyap"(2) Irak torunun
"Muncihir"i mağlup ederek Ceyhun nehri sınır kabul edilen bir anlaşma
yapmıştır. Bu tarihten sonra ceyhun nehri doğusunda "TURAN", batısına
da "İRAN" denmiştir.
Tevrat rivayetleride ise Nuh tufanından sonra Nuh peygamber dünyayı üç
oğlu arasında pay etmiş.Yafes'e Orta Asya ve Çin ülkeleri düşmüş,Yafes
ölürken tahtını sekiz oğullarından biri olan "TÜRK" e bırakmıştır.
Görülmektedirki Hz. Adem devrina yakın zamanlarda Turak(Türk)'den
İran-Turan savaşlarından ve Alp Er Tunga gibi büyük bir Türk
Başbuğunndan ve Saka İmparatorluğu Kağa'nından bahsedilmektedir.
Yukarıda mitoloji ve tarihi kayıtlar içerisinde yer alan "Türk"
kelimeleriden ,Türk adının nekadar eski olduğu ortyaya çıkmaktadır.
MÖ XIV. yy'da yer alna "Tik"ler ile dünyada mevcut olan medeniyetlerin
en eskisi olan MÖ. VII. yy. da Orta Asya'da kurulan "Anav" medeniyeti
de Türkler tarafından kurulmuştu. O halde Türkler MÖ. XIV. yy'da
Tik'ler , MÖ. VII. yy'da Anavlar ,MÖ IV yy'da Sakalr ile tarih
kayıtlarında yer almaktadır.
Türk kelimesinin yazılı olarak kullanılması ilk defa MÖ 1328 yılında Çin tarihide "Tu-Kiu" şeklinde görülmektedir.
MÖ. I yy'da Roma'lı yazarlardan biri olan Pompeius Meala'nın Azak
Denizi kuzeyinde yaşayan halktan "Turcae" olarak bahsetmesi ile ilk
defa yazılı olarak karşılaşıyoruz.
Türk adının tarih sahnesine çıkışı MS VI yy'da kurulan Kök-Türk Devleti
ile olmuştur. Orhun kitablerinde yer alan "Türk" adı daha çok "Türük"
şeklide gösterilmektedir. Bundan dolayı Türk kelimesini Türk
Devleti'nin ilk defa resmi olarak kullanılan siyasi teşekkülün Kök-Türk
imparatorluğu olduğu bilinmektedir. Kök-Türkler'in ilk dönemlerinde
Türk sözü bir devlet adı olarak kullanılmışken,sonrada Türk millietini
ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır.
MS. 585 yılında Çin İmparatoru'nun KÖK-TÜRK Kağanı İşbara'ya yazdığı
mektupta"Büyük Türk Kağanı" diye hitap etmesi, İşbara Kağan'ın ise Çin
İmparatoruna vverdiği cevabi mektupta "Türk Devleti'nin Tanrı
tarafından kuruluşundan bu yana 50 yıl geçti" hitapları Türk adını
resmileştirmiştir.
Kök-Türk yazıtlarında Türk sözü daha çok "Türk Budun" şeklide
geçmektedir. Türk Budun'un ise Türk Milleti olduğu bilinmektedir.
Dolayısıyla türk adı bu dönemlerde bir topluluğun veya kavmin isminden
ziyade ,siyasi bir mensubiyeti belirleyen bir kelime olarak
görülmektedir. Yani Türk soyuna mensup olan bütün boyları ve
toplulukları ifade etmek üzere milli bir isim haline gelmiştir.

Türk'ün Manası

Türk adına çeşitli kaynak ve araştırmalarda türlü manalar verilmiştir.
Çin kaynakları Tu-küe (Türk)'ü miğfer olarak , İslam kaynakları ise ses
benzetmesine dayanarak terkedilmiş,olgunlukçağı ve benzeri manalar
vererek yeni anlamlar üretmiştir.
XIX. asırda A. Vambery'nin ilmi izaha yakın olan fikrine göre ise Türk
kelimesi "TÜREMEK"ten gelmektedir. Zira Gökalp bunu "TÜRELİ" yani kanun
ve nizam sahibi olarak açıklamıştır.
Ancak Türk sözünün cins isim olarak "GÜÇ-KUVVET" manasında olduğu,
buradaki Türk kelimesinin milletin adı olan "Türk" kelimesi ile aynı
olduğu A.V. Le Coq tarafından ileri sürülmüştür. Bu iddia Kök-Türk
kitabelerinin çözücüsü olan V. Thomsen tarafından kabul edilmiş,aynı
iddia G. Nemeth'in tetkikleri ile de ispat edilmiştir.
Ayrıca Türk kelimesinin cins isim olarak "ALTAYLI" (Ceyhu ötesi
Turanlı) kavimlerini ifade etmek üzere 420 yıllarına ait bir Pers
metninde,daha sonradan 515 hadiseleri dolayısıyla
"Türk-Hun"(Kudretli-Hun) tabirleride geçtiği bilinmektedir.
İran kaynaklarında Türk sözü "Güzel İnsan" karşılığında kullanılırken,
XI. yy'da Kaşkarlı Mahmut "Türk adının Türkler'e Tanrı tarafından
verildiğini " belirterek,"Gençlik,kuvvet,kudret ve olgunluk çağı" demek
olduğunu bir kez daha belirtmiştir. Tarihçiler ise Türk kelimesinin
"Güçlü-Kuvvetli" anlamına geldiğini kabul etmektedirler.


Türk Soyu

Tarihte Türk ırkı hakkında çeşitli tasvirler yapılmıştır. Çin,Latin ve
Grek kaynaklarında Türkler daha çok Moğol tipinde tasvir edilmişlerdir.
Bunun sebebi ise Türkler'in tarih boyunca en çok temasının Mogollar'la
olmasıdır. Moğol kitleleri yıllarca Türkler'in idaresinde
yaşamış,göçlere,savaşlara Türkler'le beraber katılmışlardır. Bunun
sonucunda bu kaynaklar Türk ile Moğol tipini birbirine karıştırmıştır.
Son yarım asır içinde yapılan ilmi çalışmalar ve araştırmalar sonucu
Türkler'in beyaz ırka mensup bulundukları, yeryüzünde mevcut üç büyük
ırk grubundan "Europid" adı verilen grubun "Turanid" tipine mensup
bulundukları anlaşılmıştır. Kafa yapıları Brakisfal (yuvarlak
kafalı)dır. Türklerin kendilerini başta "Mongolid" Moğollar olmak üzere
diğer topluluklardan ayıran antropolik çizgilere sahip oldukları tespit
edilmiştir. Türkler'in hakim vasfı beyaz renk,düz burun,değirmi
çene,hafif dalgalı saç,orta gürlükte sakal ve bıyıktır.
Turan tipine örnek olan Orta Asya, Maveraünehir ve diğer Yakın Doğu
Türkleri beyaz tenli ,koyu parlak gözlü, değirmi yüzlü,endamlı,sağlam
yapılı erkek ve kadınları ile Ortaçağ kaynaklarında güzelliğin timsali
olarak gösterilmiş hatta İran edebiyatında Türk sözü "Güzel İnsan"
manasında kullanılmıştır. Tevrat'ta nakledilen bir rivayette ise Türk
soyunun Ham ve Sam'dan değil, Yafes'den türemiş olarak beyaz ırktan
geldiği gösterilmiştir.

Türk Yurdu

Yeryüzünde 350 milyonu aşan sayıları ile çok geniş bir bölegeye yayılan
Türkler'in ilk anayurdu'nun tesbiti birçok bilimadmını asırlarca meşkul
eden büyük bir konu olmuştur. Bilim adamları ve araştırmacılar
yaptıkları çalışmalar sonucu Türkler'in ilk Anayurdu ile ilgili bir çok
iddialar ortaya tmışlardır.

Tarihiçler , Çin kaynaklarına dayanarak Altay Dağlarını,

Etnologlar,İç Asya'nın kuzey bölgelerini,

Dil araştırmacılar,Altaylar'ın veya Kingan Dağları'nın doğu ve batısını,

Kültür Tarihçileri , Altay-Kırgız Bozkırları arasını,

Sanat tarihçileri , Kuzeybatı Asya sahasını,

Antropologlar ise Kırgız Bozkırı-Tanrı Dağları arasını ilk Türk Anayırdu olarak iddia etmişlerdir.

Bütün bu araştırmalara göre ilk türk yurdunun kesin sınırlarını çizmek
mümkün olmamaktadır. Zira Türkler'in ilk zamanlardan itibaren çok geniş
bir sahaya yayılmaları bu tesbitte güçlük çıkartmaktadır.
Bununla beraber son yıllarda yapılan dil araşturmaları ve yukarıda
yapılan çalışmalar göz önüne alındığında , ilk Türk yurdunun "Altay
Dağları'ndan, Urallar'a kadar uzanan , Hazar Denizi Kuzeydoğu
Bozkırlarından,Tanrı Dağları'nı kapsayan çok geniş bir bölge olduğudur."
Tarihi akış içerisinde meydana gelen göçler sonucu Anayurtları'ndan çok
uzak mesafelere ve geniş bir coğrafialana yayılan Türkler, bugün
Balkanlar'dan doğuya Çin Seddi'ne ,Kuzeyde Sibirya Bozkırları'ndan
Güneyde Horasan, Afganistan,Tibet'e kadar olan bölgeleri yurt
tutmuşlardır.
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz