Muradiye Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
Detone
Detone

Motivasyon 1210
Erkek Terazi
Sıçan
Mesaj Sayısı : 2807
Doğum tarihi : 24/09/84
Yaş : 39
Nerden : IstanßuL [DøqußєyαzıтLı]
İş/Hobi : RECEPTION /FutßoL Müziq Araßa
İleti : IrGaT
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuUyarı : Motivasyon 111010
Rep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 03/11/08
http://WwW.MuradiyeForum.Net

Motivasyon Empty Motivasyon

Cuma Şub. 27, 2009 3:43 am
Kral, halkı için geniş bir yol yaptırmaya karar verdi. Yapımı
tamamlanan yolu halka açmadan önce, bir yarışma düzenlemeyi düşündü.
İsteyenin bu yarışmaya katılabileceğini ilan ettiren kral, yoldan en
güzel geçecek kişiyi belirleyeceğini söyledi. Yarışma günü, insanlar
akın ettiler. Bazıları en güzel arabalarını, bazıları en güzel
elbiselerini getirmişti. Kadınlardan kimileri saçlarını en güzel
biçimde yaptırmıştı, kimi de yanlarında en güzel yiyecekleri
getirmişti. Gençlerden bazıları spor kıyafetler içinde yol boyunca
koşmaya hazırlanıyordu. Nihayet, tüm gün insanlar yoldan geçtiler,
fakat yolu kat edip tekrar kralın yanına döndüklerinde hepsi aynı
şikayette bulundu; yolun bir yerinde büyükçe bir taş ve moloz yığını
vardı ve bu moloz yığını yolculuğu zorlaştırıyordu.
Günün sonunda
yalnız bir yolcu bitiş çizgisine yorgun - argın ulaştı. Üstü başı toz
toprak içindeydi, ama krala büyük bir saygıyla yönelerek elindeki altın
kesesini uzattı:
"Yolculuğum sırasında, yolu tıkayan taş ve moloz yığınını kaldırmak
için durmuştum. Bu altın kesesini onun altında buldum. Bu altınlar size
ait olmalı.” Kral gülümseyerek cevap verdi:
"O altınlar sana ait delikanlı."
"Hayır, benim değil. Benim hiçbir zaman o kadar çok param olmadı."
"Evet" dedi kral. "Bu altınları sen kazandın, zira yarışmanın galibi
sensin. Yoldan en güzel geçen kişi sensin. Çünkü, yoldan geçen en güzel
kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldıran kişidir."


Çalışmanın Sonucu

Bir sihirbaz, sultanın huzurunda kabiliyetlerini sergiliyor, sultanın
ve seyircilerin hayranlığını kazanıyormuş. Sultan da bu numaralar
karşısında şaşkınlık ve hayranlık içerisinde bağırmış: “Allahım bana
yardımcı ol, nasıl bir mucize, nasıl bir cinlik!”.
Fakat vezir söyledikleriyle sultanın düşüncelerini bölmüş: “Sultanım,
hiçbir usta gökyüzünden zembille inmez. Sihirbazın sanatı onun
çalışkanlık ve pratiğinin sonucudur.”.
Sultan vezire kızmış. Vezirin kendisinden farklı görüş söylemesi
sultanın huzurunu kaçırmış. Veziri hor görerek ona bağırmış: “Seni
nankör adam. Bu kadar yapılan numaraların nasıl çalışmayla, pratikle
elde edildiğini iddia edebilirsin. Yeteneğin ya vardır ya yoktur. Senin
zaten beraberinde zindana götüreceğin hiçbir yeteneğin yok. Orada benim
sözlerimi düşünmeye bol bol vaktin olacak. Ama orada yalnız
olmayacaksın, kendi türünden bir hücre arkadaşın olacak. Bir danayla
beraber zindanda kalacaksın.”.
Muhafızlar veziri hücresine götürmüş. Vezir birinci günden başlayarak
danayı kaldırıp zindanın kulesinin merdivenlerini çıkmaya başlamış.
Bunu her gün yapmış. Aradan aylar geçmiş. Dana büyüyüp güçlü bir öküz
olmuş ve her gün alıştırma yapmaktan dolayı vezirin de gücü artmış.
Bir gün sultanın aklına zindana attırdığı veziri gelmiş. Gidip veziri
görmek istemiş ve gördükleri karşısında şaşırmış ve haykırmış: “Allahım
bana yardımcı ol, nasıl bir mucize, nasıl bir cinlik!”.
Öküzü kollarında taşıyan vezir daha önce söylediği sözlerle cevap
vermiş: “Sultanım, hiçbir usta gökyüzünden zembille inmez.
Bağışlayıcılığınız ile bana bu hayvanı verdiniz. Gücüm, çalışkanlığımın
ve çalışmalarımın sonucudur.”.


Ana yüreği

Delikanlı küçük bir kasabada annesiyle mutlu bir hayat yaşamaktadır.
Üstelik birbirlerinin tek varlıklarıdır. Günlerden bir gün kasabaya çok
güzel bir genç kız gelir. Fakat genç kızın yüreği kendisi kadar güzel
değildir. Gayet kibirli, kendini beğenmiş ve gözü yükseklerde olan bir
kızdır bu. Bizim delikanlı da genç kızın güzelliğine kapılmış ve kıza
sırılsıklam aşık olmuştur. Günlerce peşinden koşmuş ama kız delikanlıya
hiç yüz vermemiştir. Bu arada delikanlının annesi olayın farkına varmış
varmasına da hangi güç engel olabilirmiş ki, delikanlı aşık olmuştur
bir kere. Ana yüreği dayanamaz ve en sonunda delikanlıyı kıza karşı
uyarır. Ne çare, delikanlının gözü kızdan başkasını görmez. Genç ve
güzel kız ise delikanlıyı iyice kendisine bağlamış, avucunun içine
almıştır. Ana yüreği artık delikanlının böylesine sömürülmesine
dayanamaz, son defa oğlunu karşısına alıp konuşmaya çalışır, ama boşa
kürek çektiğini anlar. Delikanlı eski delikanlı değildir artık...
Ertesi gün delikanlı, yine genç kızın peşinden koşarken onu ölesiye
sevdiğini ve evlenmek istediğini söyler. Kalbi kendisi kadar güzel
olmayan kız bu işe bir şart koşar:
– Annenin yüreğini bana getirirsen seninle evlenirim.
Delikanlının gözü aşktan başka hiçbir şey görmediği için, bu isteği düşünmeden kabul eder. Koşarak annesinin yanına gelir ve:
" Senin yüreğin genç kızla birlikte olabilmem için tek yol!" der.
Annesi hiç tereddütsüz yüreğini söker ve delikanlıya verir. Delikanlı
büyük bir sevinçle genç kıza geri döner fakat yolda ayağı taşa takılıp
düşer. İşte o anda ana yüreğinden bir ses gelir:
" CANIN ACIDI MI YAVRUM?!..."


En güzel gül

Evvel zaman içinde muhteşem bir hükümdarın dünyalar güzeli bir kızı
varmış. Kız evlilik çağına gelmiş ama kimseleri beğenmezmiş. Ne
kralların oğulları, ne vezirlerin oğulları, ne zengin tüccarların
oğulları… Kız herkese burun kıvırıyormuş. Bu ülkede yakışıklı ama fakir
bir genç de istemiş bu kızı. Tabi ki reddedilmiş.
Bu genç başka bir ülkeye gitmiş, çalışmış; çok zengin olmuş. Ülkesine
yıllar sonra geri dönmüş. Ülkesine geri döndüğünde kendisini reddeden
bu kızı görmek istemiş. Sormuş soruşturmuş, kızın evini öğrenmiş.
Gitmiş evin önüne ve beklemeye başlamış. Derken kapı açılmış, çirkinler
çirkini bir adam çıkmış. Adam gittikten sonra bizimki kapıyı çalmış.
Kız açmış kapıyı. Genç, neden bu kadar çirkin bir adamla evlendiğini
öğrenmek istemiş. Kız bunu anlatmak için evin arkasında bulunan
muhteşem bir gül bahçesine götürmüş genci.
– Sorunun cevabını öğreneceksin. Şimdi bu gül bahçesinde en güzel gülü
bulup bana getireceksin. Yalnız bir şartla… Bahçede ilerlerken asla
geri adım atamazsın.
Tamam demiş genç ve başlamış yürümeye. Genç adam tam en güzel gülü
gördüm derken, başka güzel gül görüyormuş. Tam o güle elini atacakken
başka güzel bir gül, tam onu koparacakken başka güzel bir gül…
Bir bakmış ki, bahçenin sonuna gelmiş, geriye de adım atması yasak! Bahçenin sonunda boynu bükük çirkin bir gül.
– İşte! demiş kız. Anladın mı şimdi niye bu adamı seçtiğimi?

1 saat

Adam yorgun argın eve döndüğünde 5 yaşındaki oğlunu kapının önünde beklerken bulmuş. Çocuk babasına:
– Baba 1 saatte ne kadar para kazanıyorsun diye sormuş.
Zaten yorgun gelen adam:
– Bu senin işin değil diye yanıtlamış. Bunun üzerine çocuk:
– Babacığım lütfen bilmek istiyorum diye yanıt vermiş. Adam:
– İllaki bilmek istiyorsan 20 dolar diye yanıt vermiş. Bunun üzerine çocuk:
– Peki bana 10 dolar borç verir misin diye sormuş. Adam iyice sinirlenip:
– Benim, senin saçma oyuncaklarına veya benzeri şeylerine ayıracak
param yok. Hadi derhal odana git ve kapını ka-pat demiş. Çocuk sessizce
odasına çıkıp kapısını kapatmış. Adam sinirli sinirli bu çocuk nasıl
böyle şeylere cesaret eder demiş kendi kendine. Aradan bir saat
geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşmiş ve çocuğa parayı neden
istediğini bile sormadığını düşünmüş. Yukarı çocuğun odasına çıkmış ve
kapıyı açmış. Yatağında olan çocuğa:
– Uyuyor musun diye sormuş. Çocuk:
– Hayır diye yanıtlamış.
– Al bakalım istediğin 10 doları; sana az önce sert dav-randığım için
üzgünüm ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim demiş. Çocuk sevinçle
haykırmış:
– Teşekkürler babacığım. Yastığının altından diğer buruşuk paraları
çıkarmış, adamın suratına bakmış ve yavaşça paraları saymış. Bunu gören
adam iyice sinirlenerek:
– Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun, benim, senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak vaktim yok demiş. Çocuk:
– Ama yeterince yoktu demiş ve paraları babasına uzatarak:
– İşte 20 dolar, 1 saatini bana ayırır mısın?

Dua eden eller

Albrecht Durer, 1471-1528 yılları arasında yaşamış bir ressam. 18
çocuklu bir ailenin resimle ilgilenen 2 erkek çocuğundan biri. İki
kardeşin de resme karşı olağanüstü bir ilgileri ve yetenekleri var. Her
ikisi de sanat okuluna gidip büyük bir ressam olma hayali kuruyorlar.
Aile ise bu durum karşısında çaresiz. Madencilik yaparak geçinmeye
çalışıyorlar ve karınlarını zor doyurabilmekteler. Bu durum karşısında
iki kardeş kendi aralarında kura çekmeye ve kazananın sanat okuluna
gitmesine, geride kalanın daha çok çalışıp kardeşini okutmasına karar
veriyorlar. Albert ve Albrecht arasındaki bu kurada okula giden,
dönüşte diğer kardeşi okuması için okula gönderecek ve kendisi de
madende çalışacaktı.
Kurayı kazanan Albrecht okula gider ve bütün öğretim görevlilerini
kendine hayran bırakarak çok büyük başarılar elde eder. Okulu
birincilikle bitirdiğinde yöredeki bütün okullarda ismi bilinmektedir.
Ailesi Albrecht onuruna güzel bir yemek verir. Kendisini öven
konuşmalardan sonra Albrecht söz alır ve kendisine bu başarıları
yaşatan kardeşine teşekkür eder. Şimdi sıranın kardeşinde olduğunu ve
okumaya göndereceği kardeşi için madende çalışmaktan büyük gurur
duyacağını söyler.
Kardeşinin yanıtı ise; “İmkansız sevgili kardeşim…” şeklindedir. “Seni
okulda okutabilmek için çalıştığım senelerde bütün parmaklarım madende
defalarca kırıldı. O nedenle kalem tutmam mümkün değil.”
Kardeşinin durumuna hakikaten üzülen Albrecht ise kendisini dünyanın en
ünlü ressamları arasına sokan o ellerin, kardeşinin ellerinin resmini
çizer.
İşte bütün dünyanın Praying Hands (Dua eden eller) olarak bildiği esas
ismi Hands (Eller) olan resim Albrecht Durer'in kardeşinin elleridir.
Detone
Detone

Motivasyon 1210
Erkek Terazi
Sıçan
Mesaj Sayısı : 2807
Doğum tarihi : 24/09/84
Yaş : 39
Nerden : IstanßuL [DøqußєyαzıтLı]
İş/Hobi : RECEPTION /FutßoL Müziq Araßa
İleti : IrGaT
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuUyarı : Motivasyon 111010
Rep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 03/11/08
http://WwW.MuradiyeForum.Net

Motivasyon Empty Geri: Motivasyon

Cuma Şub. 27, 2009 3:44 am
Dirilen Köpek

Olay, bir havayolunun Hamburg - İstanbul seferini yaparken oluyor.
Almanya’dan binen bir bayan, köpeğini inince almak üzere pet sepet
içinde kargoya veriyor. 2 saat sonra uçak inince önce kargo açılıyor ve
köpeğin ölmüş olduğu ortaya çıkıyor. Yer müdürü, "Ne yapalım; kargoya
konan hayvan ölürse çok büyük cezası var!" diye düşünürken oradan biri
atılıyor ve "Bu köpeğin çok benzeri bizim mahallede var, kadını 15 dk
bekletin onu getirip değiştirelim." diyor.
Nitekim öyle yapılıyor, ölü köpeğin tasması da yenisine takılıyor. Bu
arada kadın, "Köpeğim nerede?" diye sabır-sızlanıyor. 5 dk sonra
kargodan çıkan köpeği gören kadın o anda düşüp bayılıyor. Alandakiler
herhalde kendi köpeği olmadığını anladı da bayıldı diye düşünüyorlar.
Kadın kendine gelince olay ortaya çıkıyor… Kadın zaten Almanya'dan
köpeğinin ölüsünü getiriyormuş!






Doğru dili kullanmak

Yaşlı bir adam emekliye ayrılır ve kendine bir lisenin yanında küçük
bir ev alır. Emekliliğinin ilk birkaç haftasını huzur içinde geçirir,
ama sonra ders yılı başlar. Okulların açıldığı ilk gün, dersten çıkan
öğrenciler yoldaki her çöp bidonunu tekmelerler bağırıp, çağırarak…
Bu çekilmez gürültü günler sürer ve yaşlı adam bir önlem almaya karar
verir. Ertesi gün çocuklar gürültüyle evine doğru yaklaşırken,
kapısının önüne çıkar, onları durdurur ve “Çok tatlı çocuklarsınız, çok
da eğleniyorsunuz. Ben de sizlerin yaşındayken aynı şekilde gürültüler
çıkarmaktan hoşlanırdım, bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz. Eğer her
gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size günlük 5 milyon
vereceğim.” der.
Bu teklif çocukların çok hoşuna gider ve gürültüyü sürdürürler. Birkaç
gün sonra yaşlı adam yine çocukların önüne çıkar ve onlara şöyle der:
“Çocuklar enflasyon beni de etkilemeye başladı, bundan böyle size
sadece 1 milyon verebilirim.” Çocuklar pek hoşlanmazlar ama yine devam
ederler gürültüye. Aradan birkaç gün daha geçer ve yaşlı adam yine
karşılar onları. “Bakın!” der, “Henüz maaşımı alamadım, bu yüzden size
günde ancak 500 bin lira verebilirim, tamam mı?” “Olanaksız bayım!” der
içlerinden biri, ”Günde 500 bin lira için bu işi yapacağımızı
sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Biz işi bırakıyoruz.”

Altın çadır çivileri


Mutluluğu kendinden vazgeçme, umudu cennet olan bilge kişi, serveti
gördüğü her şeyi aşan bir prensle karşılaşmış. Prensin çadırı dinlenmek
amacıyla şehrin dışında kuruluymuş. Çadır çok kıymetli bir kumaştanmış.
Hatta çadırı tutan çiviler bile som altındanmış. Sade ve şatafatsız bir
hayat sürmeyi savunan bilge kişi, prense dünya varlıklarının, altın
çadır çivilerinin anlamsızlığı ve insan çabasının sonuçsuzluğuyla
ilgili bir araba laf etmiş. Diğer taraftan da kutsal yerlerin ne kadar
ölümsüz ve görkemli olduğunu söylemiş. Elinden geleni yaptıktan sonra
beklemenin, en büyük mutluluk olduğunu belirtmiş. Prens büyük bir
ciddiyetle bunları dinlemiş. Bilge kişinin elini tutmuş ve şöyle demiş:
"Benim için sözlerin yol gösterici. Dostum, benimle gel, kutsal yerlere
yolculukta bana eşlik et." Bu sözlerden sonra prens bir kez bile geriye
bakmadan, yanına hiçbir şey almadan yola koyulmuş.
Bilge kişi bu duruma şaşırmış, prensin arkasından koşmuş ve bağırmış:
"Prensim, kutsal yerlere gitme konusunda gerçekten ciddi misiniz? Eğer
ciddiyseniz, gidip yanıma eşyalarımı almak için beni bekleyin." Prens
gülerek cevap vermiş: "Ben servetimi, atlarımı, altınlarımı, çadırımı,
uşaklarımı ve sahip olduğum her şeyi bıraktım. Senin ise eşyaların için
geri gitmen gerekiyor." Bilge kişi yine şaşkınlık içinde sormuş:
"Prensim, lütfen bana açıklayın, nasıl bütün servetinizi almadan
gidebilirsiniz?" Prens yavaş ama anlaşılabilir bir ses tonuyla şöyle
söylemiş: "Biz altın çadır çivilerini toprağa çaktık, kalbimize değil."


20 lira

Bir baba kızına kitap okuma alışkanlığı kazandırabilmek için ödül
vermek istemiş ve: "Kızım, eğer sana verdiğim şu kitabı bitirirsen 20
milyon lira vereceğim." demiş. Bu teklif çocuğun çok hoşuna gitmiş ama
kitap okumayla da pek arası yokmuş. O nedenle "En iyisi ben bu kitabın
öze-tini kütüphaneden araştırıp bulayım, onu iyice ezberleyeyim, babam
okudun mu diye sorunca da o özeti anlatırım." diye düşünmüş.
Ve çocuk gitmiş, kütüphaneden babasının okuması için verdiği kitabın
özetini bulmuş. İki sayfalık bu özeti iyi bir şekilde öğrenmiş. Tabi
babası anlamasın diye bir hafta da beklemiş. Bir hafta sonra "Babacığım
ben kitabı okudum, ödülümü verir misin?" diye sormuş. Babası kızından
kitapta geçen konuyu anlatmasını istemiş. Ve çocuk güzel bir şekilde
konuyu anlatmış. Ardından tekrar ödülünü istemiş babasından. Ama babası
hiç beklemediği bir tepki vermiş ve kızına "Sen bu kitabı okumamışsın,
beni kandırıyorsun. Çünkü eğer okusaydın kitabın içine koyduğum 20 lirayı bulurdun!"
Detone
Detone

Motivasyon 1210
Erkek Terazi
Sıçan
Mesaj Sayısı : 2807
Doğum tarihi : 24/09/84
Yaş : 39
Nerden : IstanßuL [DøqußєyαzıтLı]
İş/Hobi : RECEPTION /FutßoL Müziq Araßa
İleti : IrGaT
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuUyarı : Motivasyon 111010
Rep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 03/11/08
http://WwW.MuradiyeForum.Net

Motivasyon Empty Geri: Motivasyon

Cuma Şub. 27, 2009 3:44 am
Doğru zamanda yardım

Bir genç, babasıyla kırlarda dolaşırken kozasından çıkmaya çabalayan
bir kelebek görürler. Kelebek, kozanın lifleri arasından sıyrılmaya
çabalamaktadır. Baba, hemen kelebeğin yardımına koşar ve dikkatli bir
şekilde kozanın liflerini sıyırıverir. Lifleri açar ve kelebeğin pek
zorlanmadan kozadan çıkmasını sağlar. Ancak kelebek kozadan kolaylıkla
çıkmasına rağmen uçamaz. Biraz çırpınır ve yerinde kalır. Çünkü kelebek
kendini liflerden kurtarma çabası sırasında aslında kaslarını
geliştirmekte, kendini ayakta tutacak, güçlü kılacak, uçmaya
hazırlayacak hareketleri öğrenmektedir. Baba, lifleri sıyırmakla
kelebeğe iyilik yapmamıştır. Kelebeğin güçlenmesine engel olmuştur.
Kelebek hiçbir zaman özgürlüğü tadamamış, gerçekten uçamamıştır.


Pahalı resim

"Bir gün Avrupa'nın ünlü sanat merkezi kentlerinden birinde gezen
çocuğun biri vitrinde çok hoş bir tablo görür. Tablo belli ki oldukça
pahalıdır. Çocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin doğum gününe
almayı ister ve bir iş bulup kıt kanaat geçinerek biriktirdiği tüm para
ile o mağazaya gider. Şanslıdır, tablo hâlâ satılmamıştır. İçeri girer
ve tabloyu bir süre yakından izledikten sonra resmi yapan sanatçıyı
bulur ve: “Abimin doğum günü için bu resmi satın almak istiyorum; tüm
param da bu kadar.” der. Ressam bir süre düşündükten sonra resmi
paketler ve çocuğa uzatır. Çocuk paketini alır ve teşekkür ederek
çıkar. Mağazada adamın arkadaşları da vardır; şaşkın şaşkın sorarlar:
“Sen ne yaptın! O resmin değeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar az bir
paraya sattın?” Adam cevap verir: “Evet ben bu resme milyonlarını
verecek bir sürü insan bulabilirdim; ancak tüm servetini bu resme
verecek kaç kişi olurdu ki!”


Kişilik

Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nda 2. sınıf öğrencileri Türkiye Ekonomisi dersinin hocasını bekliyor.
Sınıf, öğrencilerin gürültü patırtısıyla sallanırken sert görünümlü
hoca kapıda beliriyor. İçeriye kızgın bir bakış atıp kürsüye geçiyor.
Tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı çiziyor.
"Bakın…" diyor. "Bu, kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey…"
Sonra (1)'in yanına bir (0) koyuyor:
"Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)'i (10) yapar."
Bir (0) daha…
"Bu, tecrübedir. (10) iken (100) olursunuz."
Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor:
Yetenek… disiplin… sevgi…
Eklenen her yeni (0)'ın kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca…
Sonra eline silgiyi alıp en baştaki (1)'i siliyor. Geriye bir sürü sıfır kalıyor. Ve Hoca yorumu patlatıyor:
"Kişiliğiniz yoksa, öbürleri hiçtir!"
Sınıf, mesajı alıp sessizliğe gömülüyor.


Tarif

Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın
gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve
arka koltukta tek başına oturan çocuğa:
– Buraların yabancısıyım, demiş. Parkın hemen yanı başındaki fırını
arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler. Çocuk, arabanın penceresini
iyice açtıktan sonra:
– Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş. Ama sağ tarafa gitmeniz
gerekiyor herhalde. Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl
anladığını sormuş ister istemez. Çocuk:
- Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.
- İyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?
- Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez, diye atılmış çocuk.
Üstelik, manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes
alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız.
Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, cebinden bir
kağıt para çıkartıp teşekkür ederken fark etmiş onun kör olduğunu.
Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış,
adamın kendisini fark ettiğini. Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya
çalışırken:
- Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş, görmeyi o kadar çok özledim ki. Sizinkiler sağlam öyle değil mi?
Adam, çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken: Artık emin
değilim, demiş. Emin olduğum tek şey, benden iyi gördüğündür.
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz