Muradiye Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
Detone
Detone

HERKES ASLINA ÇEKER 1210
Erkek Terazi
Sıçan
Mesaj Sayısı : 2807
Doğum tarihi : 24/09/84
Yaş : 39
Nerden : IstanßuL [DøqußєyαzıтLı]
İş/Hobi : RECEPTION /FutßoL Müziq Araßa
İleti : IrGaT
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuUyarı : HERKES ASLINA ÇEKER 111010
Rep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 03/11/08
http://WwW.MuradiyeForum.Net

HERKES ASLINA ÇEKER Empty HERKES ASLINA ÇEKER

Cuma Ara. 12, 2008 9:11 am
Bir gece sevgili aynacık yine gelmiş padişah kızının başucuna. Masalını anlatmaya başlamadan önce demiş ki:

- Sevgili padişah kızı; büyük kalpler, büyük binalar gibidir; daima kendilerini gösterir.

Pencereden baktığında göremediğin dağın ardında, küçücük bir devlet
varmış. Küçük bir devletmiş ama, insanları pek şirinmiş. Irmakları,
dereleri, ağaçları, çiçekleri her şeyi küçücükmüş bu devletin, hem de
pek güzelmiş.

İşte bu devletin bir de padişahı varmış. Sarayında oturur, hiç
usanmadan düşünür dururmuş. Artık dayanamayacak hâle gelmiş.
Vezirlerini çağırmış yanına:

- Zaman kaybetmeden haber salın memleketin dört bir köşesine. Her kim
bana Hızır’ı gösterirse, dilesin benden ne dilerse. Her bir isteği
emirdir benim için. Artık gücüm kalmamıştır. Bu merak birgün öldürecek
beni.

Vezirler bir telaşla emri yerine getirmeye çalışmışlar. Memleketin
sağına-soluna, altına-üstüne; kuzeyine-güneyine, doğusuna-batısına
adamlar gönderilmiş. Padişahın bu sözleri insanlara duyurulmuş:

- Duyduk-duymadık demeyin! Padişahımız Hızır’ı görmeyi arzu etmektedir.
Her kim padişahımıza onu gösterebilirse kıymetli hediyelerle
ödüllendirilecektir. Duyduk-duymadık demeyiiin!

Padişah bir haber gelir ümidiyle uyku nedir unutmuş. Sabahlara kadar
pencerelerde geleni-gideni gözetler olmuş. Neredeyse gökte uçan kuşun
kendisine geldiğini zannederek yakalatacakmış. Vezirler korkmaya
başlamışlar;

- Aman padişahımızı bu dertten bir ân önce kurtaran biri çıkmalı, yoksa aklını kaçıracak.

Aradan bilmem kaç ay geçtikten sonra, çiçeklerin meyveye durduğu bir
bahar sabahı bir adam gelmiş saraya. Kendinden emin bir hali, dimdik
yürüyüşü varmış. Kapıcıya demiş ki:

- Tez padişahımıza haber salın, kendisiyle görüşmek isterim. Ona güzel haberler getirdim.

Kapıcı önce umursamamış bu hali perişan adamın sözlerini:

- Padişahımız senin gibi birisiyle zaman kaybetmek istemeyecektir. Ne diyeceksen bana de, ben haberi padişahımıza veririm.

Adam;

- Ben bilmez miyim padişahımızın çok meşgul olduğunu, demiş. Fakat haberi Hızır’dan getirdim. Çok önemli

Kapıcı “Hızır” ismini duyar duymaz telaşlanmış. “Sen buradan
ayrılma. Hemen geliyorum.” diyerek vezirlerin yanına koşmuş. Vezirler
bu adamın gelişine pek sevinmişler:

- İnşallah, demişler. İnşallah bu adam padişahımızı bu dertten kurtarır. Artık dayanacak gücümüz kalmadı.

Hiç zaman kaybetmeden adamı çağırtmışlar. Padişaha da haber vermişler:


- Sevgili padişahımız, Hızır’dan haber getiren bir adam sizinle görüşmek istiyor. Huzura çağıralım ister misiniz?

Padişah öyle heyecanlanmış, öyle sevinmiş ki; “hemen gelsin”,
demiş. Adam gururla o ihtişamlı kapıdan içeri girmiş. Sanki padişah
kendisi, sanki her şey onun emrinde. Başlamış konuşmaya:

- Efendimiz, duydum ki Hızır’ı görmek istiyormuşsunuz. Ben bu
isteğinizi yerine getirebilirm. Ama onu, size ancak dört yıl sonra
gösterebilirim. Yalnız bir şartım var. Bu dört yıl içinde her isteğimi
yerine getireceksiniz. Bir dediğim iki edilmeyecek.

Padişah dinlemiş dinlemiş, sonra da;

- Tamam, demiş. Bir dediğin iki edilmeyecek. Dört yıl boyunca dilediğin
şeye sahip olacaksın. Hiçkimse sana karşı gelmeyecek. Fakat , dört
yılın sonunda bana Hızır’ı gösteremezsen, eğer sözünde durmazsan ölüm
için hazırlan.

Adam kendinden emin bir şekilde, sesini de gürleştirerek;

- Beni dilediğiniz şekilde öldürebilirsiniz efendim, demiş.

Ve padişah emir buyurmuş, adama bir köşk hazırlanmış. İçi altınlarla
doldurulmuş. Bu dünyada sahip olunacak ne kadar şey varsa bir bir
verilmiş.

Adam halinden memnun, dört yıl sonrasını hiç düşünmeden yaşamaya
başlamış. Fakat dört yıl nedir ki, göz açıp-kapayıncaya kadar
gelir-geçer. Nitekim giden günlerin hiç farkına varmadan, adam bir de
bakmış dört yıl bitivermiş. Bir telaştır başlamış. Padişaha gidip ne
diyeceğini bilemiyormuş. Hızır’ı nerede bulsun da getirsin!

Eğer yalan söylediğini padişah öğrenirse, onun çok sinirleneceğini de
biliyormuş. Dört yıl önce konuştuklarını birden hatırlayıvermiş. Tek
çareyi kaçmakta bulmuş adam. Şehirden çok uzakta bir yer bulmuş
kendisine ve orada gizlenmeye başlamış.

Padişah adamı getirmeleri için köşke askerlerini göndermiş. Fakat
adamın kaçtığını öğrenmişler. Bütün askerler şehrin her yerini
araştırmaya başlamışlar.

Adam gizlendiği yerde gece-gündüz dua edip yalvarıyormuş:

- Beni kurtar. Bu kuyudan çıkmama yardımcı ol. Bunu ancak sen yapabilirsin. Beni kurtar.

Korkudan tit tir titriyormuş. O sırada yanıbaşında bir dedecik
belirivermiş. Nasıl ve nereden geldiğini anlayamamış bu dedeciğin.
Dedecik adama bakmış, hali perişan. Sormuş;

- Neden korkuyorsun? Kimden saklanıyorsun böyle? Bana anlatırsan belki bir çaresini bulabiliriz.

Adam her şeyi açık açık anlatmış dedeciğe. Dedecik de hiç konuşmadan dinlemiş onu. Sonra da;

- Haydi beni padişaha götür, demiş. Onu bir de ben göreyim.

Şehre doğru yola çıkmışlar. Saraya daha varmadan padişahın askerleri
yollarını kesmişler. Adamı ellerinden bağlamışlar, doğruca saraya
götürmüşler. Dedecik de adamın yanındaymış. Padişah adamı görünce;

- İşte dört yıl doldu, demiş. Bana Hızır’ı gösterme vaktin geldi. Her
isteğini yerine getirdim. Şimdi sıra sende. Sen de benim isteğimi
yerine getirmelisin. Yoksa öleceksin.

Adam çaresiz, başını öne eğmiş ve;

- Efendimiz, ben size yalan söylemiştim; demiş.

Padişah bir vezirlerine, bir adama, bir de dedeciğe bakmış ve şunları söylemiş:

- Sen bize yalan söyledin. Öyleyse bunun cezasını çekmelisin.

Padişah önce birinci vezirine, “Bu adama nasıl bir ölümü uygun görürsün?” diye sormuş. Birinci vezir;

- Sevgili padişahımız, demiş. Bence bu adamı parça parça edelim ve
parçalarını meydana asalım. Böylece hiçkimse size yalan söyleme
cesaretini bir daha gösteremesin.

Bu cevap üzerine dedecik;

- Herkes aslına çeker, demiş.

Sıra ikinci vezire gelmiş. O da fikrini söylemiş:

- Bu yalancıyı bir kazana koyup kaynatalım. En güzel ceza bu olur.

Bu cevap üzerine dedecik yine;

- Herkes aslına çeker, demiş.

Üçüncü vezir de konuşmaya başlamış:

- Bu adamı bir tepsiye koyup fırında kebap gibi pişirmeli.

Dedecik bu sefer de aynı şeyi söylemiş:

- Herkes aslına çeker.

Sıra dördüncü vezire gelmiş. Padişah onun düşüncesini de öğrenmek istiyormuş. Dördüncü vezir;

- Ey padişahımız, demiş. Siz merhametli bir hükümdarsınız. Hızır’ı ne
kadar görmek istediğinizi biliyorum. Öyleyse Hızır aşkına bu adamı
affedin. Çünkü onu bağışlamanız size yakışan bir harekettir. Mutlaka
bunun karşılığında büyük mükafatlar verilecektir.

Bu sözlerin sonunda dedecik yine aynı cümleyi söylemiş:

- Herkes aslına çeker.

Padişah dayanamayıp dedeciğe dönerek konuşmuş:

- Kimsin bilmiyorum, fakat vezirlerim için hep aynı şeyi söyledin. Bu ne demek?

Dedecik padişaha şu cevabı vermiş:

- Ey padişah! Birinci vezirin bir kasabın oğludur. Bu yüzden adamı, bir
kasap gibi parçalayıp astı. İkinci vezirin bir aşçının oğludur. O da
adamı yemek gibi kazana koyup kaynattı. Üçüncü vezirin bir kebapçının
oğludur. Bu sebeple adamı fırına koyup kebap gibi pişirdi. Dördüncü
vezirin ise, bir alimin oğludur. O, “affedilsin” dedi. Çünkü merhametli
olmayı öğrenmişti. Hepsi de görgüsüne göre ceza verdi.

Bu sözleri dinlerken padişah düşünceye dalmış. Tam bu sırada dedecik;

- İşte ben Hızır’ım, demiş ve ortadan kaybolmuş.

Padişah hemen tahtından kalkmış, dışarıya bakmış. Fakat hiçbir şey görememiş. Sonra da şunları söylemiş:

- Bu dünyada Hızır’ı görmeyi öyle çok istemiştim ki, bu adam sayesinde
işte gördüm. Bana insanları nasıl tanıyacağımı da öğretti. Ve
merhametli olmanın ne kadar güzel olduğunu gösterdi.

Böylece adam ölümden kurtulmuş ve padişahla beraber sarayda yaşamaya
başlamış. Yine bir dediği iki edilmiyormuş, ama artık adam hiçbir şey
istemiyormuş.
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz