Muradiye Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
Detone
Detone

BUHUR DAĞI İLE KINALI CEYLAN IN MASALI 1210
Erkek Terazi
Sıçan
Mesaj Sayısı : 2807
Doğum tarihi : 24/09/84
Yaş : 39
Nerden : IstanßuL [DøqußєyαzıтLı]
İş/Hobi : RECEPTION /FutßoL Müziq Araßa
İleti : IrGaT
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuUyarı : BUHUR DAĞI İLE KINALI CEYLAN IN MASALI 111010
Rep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 03/11/08
http://WwW.MuradiyeForum.Net

BUHUR DAĞI İLE KINALI CEYLAN IN MASALI Empty BUHUR DAĞI İLE KINALI CEYLAN IN MASALI

Cuma Ara. 12, 2008 9:09 am
Bir varmış, bir
yokmuş... Bir vakitler, herkeslerin türlü savaşlardan sonra terkettiği
bir viran şehrin yanında, bir dağ varmış... Bahar geldiğinde,
eteklerine dağılmış binlerce kocayemiş, ıhlamur, amber ve mersin
ağaçlarından yayılan baş döndürücü koku, tüm şehri tütsülermiş...Bu
yüzden halk, Buhur Dağı ismini vermiş ona eskiden...

Dağ onca ağacına, çiçeğine, suyuna, taşına rağmen çok yalnızmış... Gün
geceye durduğunda, gökyüzüne bakar, gördüğü her yıldıza bir türkü
söylermiş... Efkarından pınarları ağlar, toprağı sızım sızım
sızlarmış... İstermiş ki rüyaları gerçek olsun, gönlüne göre bir yareni
olsun, koynunda uyuyup koynunda uyansın, dağ daha bir dağ olsun, sevda
daha bir sevda olsun.

Yine öyle gecelerden bir gece, kaldırmış başını göğe, haykırıyormuş
türküsünü ki; birden, bir hışırtı duymuş... Bakmış ki güzeller güzeli
kınalı bir ceylan durur karşısında... Durur da öylece süzer nazlı
gözlerini ona doğru...Buhur Dağı'nın kalbine kor ateşler düşmüş,
heyecanla sarsılmış gövdesi...Dile gelmiş de seslenmiş bir bakışta
vurulduğu Kınalı Ceylan'a...

"İşte nicedir beklediğim, nicedir düşlediğim yarim geldi, umudum,
ışığım, sevincim geldi, hoş geldi... Yaklaş maralım, daha da yaklaş ki
yakından göreyim güzelliğini."

Ceylan ürkek, ceylan telaşlı, ardına bile bakmadan, seke seke gözden
kaybolmuş sessizce... Sinmiş uzaktaki bir ağacın gölgesine, derdini
dillendirmiş kendince:

"Sesini duydum uzak diyarlardan, yaktığın türkülerde anlattığın bendim
koca dağ, Buhur Dağı!... Sesine sevdalandım da buldum seni, yüreğine
sevdalandım da sevdim seni. Ne var ki ben bir yaralı ceylan, sana ne
hayrım olur ki, sana verecek neyim var ki. Geldim, gördüm, bildim
seni...Fakat benim daha gidecek yolum, çekecek çilem var."

Rüzgarlar Kınalı Ceylan'ın sedasını taşıdığında Buhur Dağı'na, kara
bulutlar çökmüş zirvesine... Dağ öfkeli, dağ kırgın, adeta kükrer gibi
söylemiş meramını:

"Duydum seni kınalım, duydum da duymasına, hem kendini gösterir hem de
neden kaçarsın? Her gece seni söyledim ezgilerimde, seni yazdım
gökyüzüne. Uçan kuşun kanadında, çağlayan nehirlerin nefesinde, tan
yerinde şavkıyan seherlerde, yağmurların buğusunda aradım izini. Önce
bana görün, sonra bırak git diye mi? Hemen şimdi dönesin bana geri, ya
da ilelebet kanasın yaran; öyle ki kımıldayamayasın, öyle ki bir yudum
su içmeye kalkamayasın çöküp kaldığın yerden!"

Ceylanın küçücük yüreği burkulmuş acıyla... Korka korka dağın hışmından, seslenmiş ona titreyen sesiyle:

"Nedir bu hiddetin, feryadın? Nedir bu halden sual etmez gazabın?...
'Zaman' dedikleri bir ilaç varmış, ben daha yollara düşüp onu
bulacağım, yaramı onunla sarıp bekleyeceğim iyileşmeyi... Sende
kalırsam şu halimle; sana acıdan, tasadan başka bir şey veremem. Sen
bir yüce dağsın, sabır taşlarıyla döşeli bayırların... Beni sen de
anlamazsan, kimler anlasın?"

Dağ küsmüş, ceylan boynu bükük; vurmuş kendini yollara... Bağrında
Buhur Dağı'nın hasreti, vuslata ömrü yetsin diye dualar ederek
Yaradan'ına, gözden kaybolup, gitmiş uzaklara...

Buhur Dağı fısıldamış ardından:

" Bekleyeceğim seni maralım, taşım üstünde taş kalmayıncaya, toprağımda tek bir ot bitmeyinceye değin..."

Ay güneşi, güneş ayı kovalamış durmuş, mevsimler mevsimlere, yıllar
yıllara kavuşmuş... Diyar diyar gezmiş ceylan, deva bildiği mahir zaman
iyileştirirken yarasını, Buhur Dağı'nın içli sesi, gönlünün mabedinden
bir an olsun silinmemiş... Kızıl kınalı başını semaya kaldırıp da
sevdasının ve sevdalısının sırrına erdiği yalnız gecelerinde, her bir
yıldızdan yüreğine yansıyan ışık, yarinin kendisine adadığı
türkülerinin giziymiş...

(Masalcı tam da öyle bir anda, sesini verivermiş masala...)

"Gecedir; ayrı düşmüş sevgililerin elzemi hasretleri göğsünde
emziren... Gecedir; tek yürekte iki taşkın nehir gibi coşan, ikiyi bir
kılan, biri ikiye bölen sevdaların beşiği... Ömür denilen ise ahu gözlü
ceylanın kirpiğinde kanat çırpması kadar bir kelebeğin... Ceylan fani,
dağ fani... Geldi vakti saati... Düştü ceylan sevdasının, sevdalısının
yollarına..."

Günler birbiri ardına inci gibi dizilirken, hiç durmadan koşmuş
ceylan... Ayaklarında dermanı kalmamış, acıkmış, susamış... Bir an
olsun durmamış, Buhur Dağı'nın billur ırmaklarının suyuymuş susadığı,
Buhur Dağı'nın kaynağıyla besleyip büyüttüğü ağaçların yemişleriymiş
acıktığı... Derman, Buhur Dağı'nın koynundaymış.

Birbirlerini gördükleri ilk andaki kadar ışıltılı ve sakin bir gece,
Kınalı Ceylan varmış yarinin eteklerine... Nice soğuk iklimlerden sıcak
iklimlere değin yolunu gözlediği ceylanını, gelişinden bilmiş Buhur
Dağı... Seslenmiş usulca:

"Ey kınalım, ey güzeller güzeli ceylanım, döndün demek sonunda bana...
İyileşti mi yaran? Buldun mu çareni; bir su damlası gibi akıp gittiğin,
bir kum tanesi gibi savrulduğun yollarda? Senin gönlümü kasıp kavuran
hasretin, ehramı oldu ağaçlarımın, çiçeklerimin; tohumlar bile
çatlayamadan küle döndü toprağımda... Vardın geldin ama; şimdi benim
sana verecek neyim var; susuzluğunu gidereceğin bir pınarım bile yok
ki; kuruyup gitti hepsi, acıktıysan seni neyle doyurayım; sabır
taşlarımda biten otlarla kanmazsın ki açlığına."

Ceylan bitkin; tırmanırken dağın yamacına, devrilivermiş bedeni kurumuş
dalların arasına, küçücük kınalı başını vurmuş kocaman bir taşa... Son
mecaliyle konuşmaya çalışırken, şu kelimeler dökülmüş dilinden:

"Sar beni Buhur Dağı'm... Sar beni yazgım olan; canım tenimden çıkmadan
beni sana kavuşturan sevdan ile... Toprağından kanıma aksın ölüm,
kanımdan toprağına aksın dirim, hasretinle yaktığın çiçeğin, ağacın,
kanımla hayat bulsun yeniden. Ben sana karışayım, sende son bulup,
sende doğayım... Bak şu kızıl yıldız var ya; işte o benim yıldızımdır.
Ona söyleyerek şimdi en güzel türkünü, kollarında uyut beni güzel
sesinle..."

Ve canını teslim etmiş ceylan oracıkta, nazlı gözleri kapanırken düşen
iki damla yaş; yuvarlanıp dağın iyi yanına, iki ayrı ırmağa
dönüşürken...

Buhur Dağı, tüm acılardan da büyük bir acıyla öyle sarsılmış, öyle
inlemiş ki, gökyüzü yırtılmış sesinden, şimşekler çakmış, simsiyah bir
yıldırım düşmüş zirvesine; ikiye bölmüş koca dağı...

O geceden sonra mevsim ne vakit bahara dönse, Buhur Dağı'nın ikiye
ayrıldığı, Kınalı Ceylan'ın gözyaşlarından oluşan iki ırmağın kavuştuğu
yerde kızıl bir gonca gül bitermiş. Açıp da yaprağını, kokusunu yele
verdiğinde yıldızlı gecelerde; kimselerin duymadığı, kimselerin
bilmediği bir türkü yankılanırmış o vadinin en kuytu yerinde...
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz