Muradiye Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
Detone
Detone

GEZGİN ŞEHMUZ İLE FAKİR PADİŞAH 1210
Erkek Terazi
Sıçan
Mesaj Sayısı : 2807
Doğum tarihi : 24/09/84
Yaş : 39
Nerden : IstanßuL [DøqußєyαzıтLı]
İş/Hobi : RECEPTION /FutßoL Müziq Araßa
İleti : IrGaT
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuUyarı : GEZGİN ŞEHMUZ İLE FAKİR PADİŞAH 111010
Rep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 03/11/08
http://WwW.MuradiyeForum.Net

GEZGİN ŞEHMUZ İLE FAKİR PADİŞAH Empty GEZGİN ŞEHMUZ İLE FAKİR PADİŞAH

Cuma Ara. 12, 2008 8:24 am
Gezgin Şehmuz geze geze
yoklar, yoksulluklar ülkesine varmış. Gezdikçe, insanların nasıl bu
kadar yoksul olduklarına şaşırıp kalmış. Giydikleri elbiseler eski,
yamalı, yırtık pırtıkmış. Ayaklarında ise, birer tahta çarık, yalınayak
dolaşanlar bile varmış. Köyler, kasabalar ve şehirlerdeki evler tek
katlı, ahşap yapılarmış. Tarlalar, bağlar, bahçeler belirli yerlerde
bulunuyor, fakat ülkenin genişliğine oranla az yer kaplıyormuş.
Başkente gitmiş. Padişahın sarayının nerede olduğunu sormuş. İlerde,
ağaçlar arasında demişler. Ağaçlığın kenarında atından inmiş.Ağaçların
arasından yürümüş, sonunda yolu geniş bir düzlüğe çıkmış. Bakınmış
ortada iki katlı ahşap bir evden başka bina görememiş. Ahşap binanın
çevresinde beş altı kişi, ellerinde kazmalarla toprağı kazıyorlar, ekim
- dikim işiyle uğraşıyorlarmış. Yanlarına yaklaşmış:

“ Kusura kalmayın ağalar, sarayı burada diye tarif ettiler. Acaba yanlış mı geldim? “ diye sormuş.

“ Doğru gelmişsin, beyim!..Bizim padişahın sarayı işte burası. “ demiş
köylülerden birisi ve eliyle iki katlı ahşap yapıyı işaret etmiş.

Gezgin Şehmuz, iliklerine kadar titrediğini hissetmiş. Koca bir ülkenin
padişahı, nasıl olur da bu eski binada hüküm sürer?..Aklına,
hayallerine sığdıramamış. Başı dönmüş, bakışları bulanmış, olduğu yere
çöküvermiş. Az biraz dinlendikten sonra, başını elleri arasına almış,
düşünceye dalmış. ‘ Vah bana, vahlar bana. Nasıl oldu da düşünemedim?
Onca yoksulluk varken, bu yoksulluğu yöneten padişahın da yoksul
olacağını, fakir padişah olacağını. Çok yerler gördüm, çok insanlar
tanıdım. Demek ki, tecrübe de bazı durumlarda pek işe yaramazmış.Neyse,
kalk bakalım, Şehmuz.Gidelim, görelim şu fakir padişahı, yoksulluğunun
derecesini ölçelim. ‘ Etrafında toplananlara:

“ Yok bir şeyim.Yorgunluktan herhalde başım döndü. Padişahınızla
görüşmek isterim.Gezgin Şehmuz geldi deyin kendisine.“
demiş.Oradakiler, sevinçle birbirlerine bakınmışlar.İçlerinden birisi
dönmüş. Koşarak, padişaha haber vermeye gitmiş.

Gezgin Şehmuz, biraz sonra padişahın odasına girmiş. Orta yaşlı padişah, kendisini ayakta karşılamış, gülerek:

“ Hoş geldin!..Sefalar getirdin. Demek Gezgin Şehmuz sensin. Yıllardır
hakkında anlatılanları can kulağıyla dinlerim.Gittiğin yerlere hareket,
bereket getirirmişsin.Bilgine,sözüne,sohbetine doyulmazmış. Ben seni
daha yaşlı zannederdim; pek gençmişsin. “

“ Hoş bulduk, padişah hazretleri. Hakkın ihsanları üzerinize olsun
efendim. On beş yaşlarında ilk gezilerimize başladık, bir o kadarı da,
yollarda geçti. Yıllar yollarda kaçar, yollarda yılları kovalar
dururum. Gezerim, dolaşırım, sorarım, öğrenirim. Öğrendiklerimi,
bilmeyenlere öğretirim. Bilgiyi bilen yerlerden, bilgiyi bilmeyen
yerlere bilgi taşırım. Benim yaptığıma bir nevi bilgi hamallığı
denebilir. “

“ Doğru dersin Şehmuz, öğretenin olmadığı yerde bilginin varlığı
bilinmiyor, hiçbir şey de öğrenilemiyor. Neyse, yorgunsundur. Buyur,
geç otur şöyle, rahatına bak..” diyerek padişah,
Şehmuz’a tahta bir sandalye uzatmış, kendisi de başka bir sandalyeye oturmuş.

“ Şehmuz, sanırım buraya gelene kadar ülkemin birçok kasabasını, köyünü
görmüşsündür. Halkımın çok yoksul oluşu, şehirlerde tüccar bulunmayışı,
toprakların büyük kısmının verimsiz oluşu mutlaka dikkatini çekmiştir.
Yabancı ülke tüccarları gelmezler benim ülkeme. Mal getirseler kime
satacaklar? Halkım kendi karnını doyuramazken elbise mi, ayakkabı mı
düşünecek. O boş gördüğün topraklarda çok denemeler yaptık, her türlü ürünü yetiştirmeyi denedik. Sonuç sıfır…”

“ Değerli padişahım. Arazilerinizin büyük kısmı killi toprak tabir
edilen cinsten.Killi topraklar geçirimsiz topraklardır. Bu toprağa
dikilen nebatların kökleri hava ile temas edemez. Yağan yağmur suları
bitkinin köklerine ulaşamaz. Hava ve su olmayınca da bitkiler
yaşayamaz. Ülkeniz topraklarının verimli olan küçük bir bölümü kumlu
topraklardır. Kumlu topraklar, bazı sebze ve meyvelerin yetişmesine
elverişlidir. Fakat, kum oranı biraz fazlacadır. Uygun yerlerde killi
toprakları kumlu topraklarla karıştıralım. Bu karışım gübre ile
desteklenirse humuslu toprak oluşur. Humuslu topraklar verimli
topraklardır. Bol ürün elde edilir. Ayrıca suni göletler yapılırsa,
buralarda balık nesli çoğaltılabilir. Ülke insanlarının et ve protein
ihtiyacı karşılanabilir. Zamanla ihtiyaç fazlası ürünler ve balıklar
komşu ülkelere satılıp para bile kazanılabilir. “

Gezgin Şehmuz’un anlattıklarını dikkatle dinleyen padişah:

“Aman be Şehmuz,yeter ki kendimizi doyuralım, para kazanması eksik
kalsın.Duymadığımız, bilmediğimiz nice şeyler söylersin. Ağzından bal
akar. Demek ziraat işlerinde böylesine metotlar geliştirilmiş. İki
yarımın toplamı bir değil, dört edermiş, beş edermiş demek ki. Hiç
vakit kaybetmeye gelmez. Şehirlerden, kasabalardan, köylerden
temsilciler gelsin. Burada yapmaları gerekenleri öğrensinler.
Öğrendiklerini gittikleri yerlerde öğretsinler. Şu andan itibaren
ülkemde genel tarım seferberliğini başlatıyorum. “ demiş.

Ekim-dikim işlerinin başladığı günlerde, Gezgin Şehmuz’un gelişi, fakir
ülke için büyük bir şans olmuş. Herkes, Gezgin Şehmuz’un anlattıklarını
can kulağı ile dinlemiş. Bilenler, bilmeyenlere anlatmış. Günlerce,
haftalarca arabalarla kumlu toprak taşınmış. Yumuşak bir toprak çeşidi
olan killi toprakla karıştırılmış. Hazırlanan tarlalar sürülmüş,
gübrelenmiş, tohumlar atılmış. Su kanalları açılmış. Tarlalar sulanmış.
Sonbahar yağmurları toprağın sulanma işine kesin çözüm getirmiş.
Ekim-dikim işleri bittikten sonra uygun yerlerde suni göletler
hazırlanmış. Buralarda balık yetiştirilmeye başlanmış. Aradan zaman
geçmiş. Ülkenin birçok yerinde başaklar boy atmaya, sebzeler
olgunlaşmaya başlamış. Herkes, sevinç içindeymiş. Sebzeler ve meyveler
toplanmış. Ambarlar ürünle dolmuş. Büyük ve küçükbaş hayvanlar
çayırlarda, çimenlerde otlamışlar. Eskiden, zayıflıktan kemikleri
sayılacak halde olan hayvanlar gelişmişler, semizleşmişler.

Ertesi yıl, tarım yapılan topraklar daha da genişletilmiş. Tarlalara
yeni tarlalar katılmış. Kendilerine yetecek kadar yiyecek yiyen fakir
ülkenin insanları daha bir hırsla, azimle işlerine sarılmışlar. Çok
çalışmışlar. Hasat mevsiminden sonra ürün fazlasını elbise, ayakkabı,
kumaş, ev eşyası gibi acil ihtiyaçlar karşılığında komşu ülkelerle
takas etmişler. Önceleri bu ülkenin adını bile anmayan yabancı
tüccarlar gelir, gider olmuşlar. Ticaret gelişmeye başlamış.

Daha ertesi yıl ürün bol olmuş. Elbise, ayakkabı gibi ihtiyaçlarını
karşılayan halk, ürünlerini parayla satmışlar. Eski ahşap evler
yıkılıp, yerine taştan, tuğladan, sağlam, iki üç katlı evler yaptırmaya
başlamışlar. Padişah ise, iki katlı ahşap sarayının tam karşısına büyük
bir saray yaptırmış. Bu saraya taşınmış. Eski saray Gezgin Şehmuz’un
ricası üzerine yıktırılmamış. Kapısına büyükçe bir levha asılmış.
Levhaya Gezgin Şehmuz’un şu sözleri yazılmış.

“ Yok vardır. Var yoktadır. Önemli olan, yoktan varı ayırıp çekip
almaktır. Yok bir tanedir. Bir yok, iki yok olmaz. Var yoktan ayrılırsa
çoğalır: İki olur, üç olur, beş olur…Yok varın gelişmesini önler,
hapseder. Var yokun yokluğunda var olur, varlık olur. “

Gezgin Şehmuz, üç yıldır bu ülkede olduğunu, ülkede yaşayan insanlara
biraz olsun yardımcı olabildiyse kendisini bahtiyar ve mutlu
hissedeceğini; öğrenme, inceleme, araştırma ile çıkar gözetmeksizin çok
çalışmanın toplumları kalkındıracağını söyleyerek, padişahtan gitmek
için izin istemiş. Padişah ve halk, her şeylerini borçlu oldukları,
yoksulluğu yok eden bu değerli adamın kalması için fazla ısrar
etmemişler. Biliyorlardı ki , O, bir gezgindir. Yardıma, öğrenmeye
ihtiyaçları olan başkaları da bulunabilir. Gezgin Şehmuz padişah ile
vedalaşıp saraydan ayrıldıktan sonra, padişah gözyaşlarını tutamamış.
Evet…Bir padişah ağlıyormuş.
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz